A

A

Âl-i İmrân Sûresi

..

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ
"Şüphesiz yerde ve gökte Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz."  (Âl-i İmrân; 5)

رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
"(Onlar şöyle yakarırlar): "Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz Sen çok bahşedensin.""  (Âl-i İmrân; 8)

..

 

7-A'râf-206,

الٓمٓصٓۜ
"Elif Lâm Mîm Sâd."  (A'râf; 1)

كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ
"Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve mü'minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın."  (A'râf; 2)

اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۜ  قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَ
"Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!"  (A'râf; 3)

وَكَمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا فَجَٓاءَهَا بَأْسُنَا بَيَاتاً اَوْ هُمْ قَٓائِلُونَ
"Nice memleketleri helak ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmışken, yahut gündüz istirahat halinde iken gelmişti."  (A'râf; 4)

فَمَا كَانَ دَعْوٰيهُمْ اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَٓا اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
"Azabımız kendilerine geldiğinde, "(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz zalimler olmuştuk" demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı."  (A'râf; 5)

فَلَنَسْـَٔلَنَّ الَّذ۪ينَ اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ وَلَنَسْـَٔلَنَّ الْمُرْسَل۪ينَۙ
"Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlaka soracağız.Peygamberlere de elbette soracağız."  (A'râf; 6)

فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِمْ بِعِلْمٍ وَمَا كُنَّا غَٓائِب۪ينَ
"Andolsun, onlara (yaptıklarını) tam bir bilgi ile anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz."  (A'râf; 7)

وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّۚ فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
"O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa işte onlar kurtuluşa erenlerdir."  (A'râf; 8)

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَظْلِمُونَ
"Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır."  (A'râf; 9)

وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي الْاَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ۟
"Andolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidar verdik. Sizin için orada birçok geçim imkanları da yarattık. Ama siz ne kadar az şükrediyorsunuz!"  (A'râf; 10)

وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَۗ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَ
"Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" dedik. İblisten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı."  (A'râf; 11)

...

A'râf Sûresi  (85 - 93)
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ بَعْدَ اِصْلَاحِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ ﴿٨٥﴾  وَلَا تَقْعُدُوا بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِه۪ وَتَبْغُونَهَا عِوَجاًۚ وَاذْكُرُٓوا اِذْ كُنْتُمْ قَل۪يلاً فَكَثَّرَكُمْۖ وَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿٨٦﴾  وَاِنْ كَانَ طَٓائِفَةٌ مِنْكُمْ اٰمَنُوا بِالَّـذ۪ٓي اُرْسِلْتُ بِه۪ وَطَٓائِفَةٌ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاصْبِرُوا حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُ بَيْنَنَاۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ ﴿٨٧﴾  قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَكَ مِنْ قَرْيَتِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ قَالَ اَوَلَوْ كُنَّا كَارِه۪ينَ ﴿٨٨﴾  قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اِنْ عُدْنَا ف۪ي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ اِذْ نَجّٰينَا اللّٰهُ مِنْهَاۜ وَمَا يَكُونُ لَـنَٓا اَنْ نَعُودَ ف۪يهَٓا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّنَاۜ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْماًۜ عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۜ رَبَّـنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَاَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِح۪ينَ ﴿٨٩﴾  وَقَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لَئِنِ اتَّبَعْتُمْ شُعَيْباً اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ ﴿٩٠﴾  فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۚۛ ﴿٩١﴾  اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا شُعَيْباً كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۚۛ اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا شُعَيْباً كَانُوا هُمُ الْخَاسِر۪ينَ ﴿٩٢﴾  فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَكُمْۚ فَكَيْفَ اٰسٰى عَلٰى قَوْمٍ كَافِر۪ينَ۟ ﴿٩٣﴾  
Meal
Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değerini düşürmeyin, düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır." (85)
" İnananları tehdit edip Allah yolundan alıkoyarak ve onu eğri göstermek maksadıyla her yolun başında (pusu kurup) oturmayın. Düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra O sizi çoğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün!" (86)
"Eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin! O, hükmedenlerin en iyisidir." (87)
Kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: "Ey Şuayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kesinlikle şehrimizden çıkaracağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!" Şuayb dedi ki: "İstemesek de mi?" (88)
"Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikçe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a dayanırız. Ey rabbimiz! Kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın." (89)
Kavminin inkârcı ileri gelenleri, "Eğer Şuayb’a uyarsanız o takdirde siz mutlaka hüsrana uğrarsınız!" dediler. (90)
Nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serilip kaldılar. (91)
Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. Böylece asıl hüsrana uğrayanlar, Şuayb’ı yalanlayanlar oldu. (92)
Şuayb onlardan ayrıldı ve (bu arada) "Ey kavmim!" dedi, "Ben size rabbimizin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!" (93)

...

80-Abese-42

Abese Sûresi  (1 - 42)
عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿١﴾  اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ ﴿٢﴾  وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ ﴿٣﴾  اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ ﴿٤﴾  اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ ﴿٥﴾  فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ ﴿٦﴾  وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ ﴿٧﴾  وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ ﴿٨﴾  وَهُوَ يَخْشٰىۙ ﴿٩﴾  فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ ﴿١٠﴾  كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ ﴿١١﴾  فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ ﴿١٢﴾  ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ ﴿١٣﴾  مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ ﴿١٤﴾  بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ ﴿١٥﴾  كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ ﴿١٦﴾  قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ ﴿١٧﴾  مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ ﴿١٨﴾  مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ ﴿١٩﴾  ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ ﴿٢٠﴾  ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ ﴿٢١﴾  ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُۜ ﴿٢٢﴾  كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۜ ﴿٢٣﴾  فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ ﴿٢٤﴾  اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ ﴿٢٥﴾  ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقاًّۙ ﴿٢٦﴾  فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَباًّۙ ﴿٢٧﴾  وَعِنَباً وَقَضْباًۙ ﴿٢٨﴾  وَزَيْتُوناً وَنَخْلاًۙ ﴿٢٩﴾  وَحَدَٓائِقَ غُلْباًۙ ﴿٣٠﴾  وَفَاكِهَةً وَاَباًّۙ ﴿٣١﴾  مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ ﴿٣٢﴾  فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ ﴿٣٣﴾  يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ ﴿٣٤﴾  وَاُمِّه۪ وَاَب۪يهِۙ ﴿٣٥﴾  وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ ﴿٣٦﴾  لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ ﴿٣٧﴾  وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌۙ ﴿٣٨﴾  ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ ﴿٣٩﴾  وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۙ ﴿٤٠﴾  تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌۜ ﴿٤١﴾  اُو۬لٰٓئِكَ هُـمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ ﴿٤٢﴾  
Meal
Suratını astı, yüzünü çevirdi. (1)
Çünkü ona gözü görmeyen biri gelmişti. (2)
Sen nereden bileceksin, belki o arınacaktı. (3)
Yahut o öğüt alacak da öğüt kendisine fayda verecekti. (4)
Sen ise kendini her şeye yeterli görenle ilgileniyorsun. (5-6)
Onun arınmamasından sen sorumlu değilsin! (7)
Ama gönlünde Allah korkusu taşıyarak koşup sana gelenle ilgilenmiyorsun! (8-10)
Hayır! Şüphesiz bu âyetler birer öğüttür. (11)
Dileyen ondan öğüt alır. (12)
O, mukaddes sayfalardadır; (13)
Yüce makamlara kaldırılmış, tertemiz sayfalarda. (14)
Seçkin ve erdemli elçilerin ellerinde. (15-16)
Kahrolası o insan! Ne kadar da inkârcı! (17)
(Bir düşünse) Allah onu neden yarattı? (18)
Bir spermden yarattı da ona şekil verdi. (19)
Sonra ona yolu kolaylaştırdı. (20)
Nihayet onun canını aldı ve kabre koydu. (21)
Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltecek. (22)
Hayır! İnsan, Allah’ın emrettiğini yapmadı. (23)
İnsan yediğine bir bakıp düşünsün! (24)
Biz bolca su indirdik. (25)
Sonra toprağı uygun şekilde yardık. (26)
Oradan ekinler bitirdik. (27)
Üzüm bağları, sebzeler; (28)
Zeytin ve hurma ağaçları; (29)
Gür ağaçlı bahçeler; (30)
Meyveler ve çayırlar; (31)
Sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için. (32)
Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, (33)
İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. (34-36)
O gün her kişinin işi başından aşkındır. (37)
O gün birtakım yüzler ışık saçar; (38)
Güleçtir, müjde almıştır. (39)
Birtakım yüzler de o gün toza toprağa bürünmüş; (40)
Kapkara kesilmiştir. (41)
İşte bunlar inkârcılardır, günahkârlardır. (42)

 

A

Yorum bulunamadı.

Yeni yorum