(*yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=namaz_ilmihali.pdf&id=394)

* Namaz İlmihali ( Diyanet ) *

I. ABDEST DUALARI

İslâm  âlimleri  tarafından  tanzim  edilmiş  ve  abdest  esnasında okunması tavsiye edilen bazı dualar vardır. Bu dualar(ın anlamları) şöyledir:

* “Suyu Temizleyici, İslâm’ı da Nur Kılan Allah’a Hamd Olsun.”

* “Ey Rabbim! Bana Peygamberin'in Havuzu'ndan bir kâse içir, ondan sonra hiç susamayayım.”

* “Allah’ım!  Beni  Nimetlerinin  ve  Cennetlerinin Güzel Kokularından mahrum etme.”

* “Ey  Rabbim!  Birtakım  yüzlerin  beyaz,  birtakım yüzlerin kara olacağı günde yüzümü Nurun'la beyaz kıl, nurlu yap.”

* “Ey  Rabbim!  Kitabımı  sağ  yanımdan  ver,  arkamdan verme ve hesabımı kolay gör.”

* “Ey Rabbim! Kitabımı sol elime verme, arkamdan da verme ve hesabımı zorlaştırma.”

* “Allah’ım! Beni Rahmetin'le kuşat, üzerime Bereketlerin'i indir.”

* “Ey Rabbim! Beni, sözü dinleyip onun en güzeline tabi olanlardan kıl.”

* “Ey Rabbim! Benim boynumu ateş esaretinden kurtar.”

* “Ey Rabbim! Nice ayakların kaydığı günde benim ayaklarımı sırat üzerinde sabit kıl.”

---

 “Şahadet  ederim  ki  Allah’tan (C.C.)  başka  ilâh  yoktur.

O, Bir'dir ve O’nun ortağı yoktur ve şahadet ederim ki Muhammed (S.A.S.), O’nun Kulu ve Elçisi'dir.

Allah’ım! Beni tövbe edenlerden ve çok temizlenenlerden eyle.

Allah’ım! Sen'i noksan sıfatlardan tenzih ederim.

Allah’ım! Şahadet  ederim  ki  Sen'den  başka  hiçbir  ilâh yoktur.

Sen'den mağfiretini isterim ve Sana tövbe ederim.”

---

"Tebbet Sûresi çınlıyor kulaklarımda,

Ebû Leheb'in ellerini kuruttuğun gibi,

KÂBE'YE uzanan elleri de kurut Allah'ım(Celle Celaluhu)!

#KabeKutsalımızdır"

Resim

twitter.com/ak_davam1453/status/1355585789414027270/photo/1

Ziyaretçi anketi:

Anket

Öğrenim durumunuz:

İLKOKUL MEZUNU (256)
20%

ORTAOKUL MEZUNU (178)
14%

LİSE MEZUNU (181)
14%

2 YILLIK ÜNİVERSİTE MEZUNU (194)
15%

4 YILLIK ÜNİVERSİTE MEZUNU (183)
14%

YÜKSEK LİSANS (119)
9%

DİĞER (178)
14%

Toplam oy: 1289

Anket

Haber kanalı tercihiniz?

TRT HABER (117)
7%

ATV (110)
6%

A HABER (103)
6%

NTV (101)
6%

STAR (93)
5%

KANAL D (98)
5%

FOX (91)
5%

ULUSAL KANAL (113)
6%

BEYAZ TV (94)
5%

ÜLKE TV (107)
6%

24 TV (96)
5%

KANAL 7 (95)
5%

AKİT TV (144)
8%

CNN TÜRK (109)
6%

TGRT HABER (100)
6%

HABERTÜRK TV (101)
6%

DİĞER.. (110)
6%

Toplam oy: 1782

Anket

Mesleğiniz ?

Öğrenci (5)
13%

İşsiz (5)
13%

Esnaf (6)
16%

Memur (4)
11%

Emekli (4)
11%

Çiftçi (4)
11%

İşçi (6)
16%

Diğer (4)
11%

Toplam oy: 38

Anket

Çocuk sayınız ?

Evli değilim. (5)
12%

0 (5)
12%

1 (5)
12%

2 (5)
12%

3 (4)
10%

4 (4)
10%

5 (4)
10%

6 (4)
10%

7 veya üzeri (6)
14%

Toplam oy: 42

Anket

Dînî inancınız ?

İslâm (4)
44%

diğer (5)
56%

Toplam oy: 9

Anket

Aracınız var mı ?

( Elhamdülillah ) Evet (4)
50%

Hayır (4)
50%

Toplam oy: 8

Anket

SİYASİ PARTİ TERCİHİNİZ ?

VATAN PARTİSİ (11)
58%

DİĞER (8)
42%

Toplam oy: 19

Anket

SİYASÎ İTTİFAK TERCİHİNİZ?

CUMHUR İTTİFAKI (146)
41%

MİLLET İTTİFAKI (104)
29%

DİĞER.. (107)
30%

Toplam oy: 357

Anket

SİYASETÇİ TERCİHİNİZ?

DOĞU PERİNÇEK (6)
60%

diğer (4)
40%

Toplam oy: 10

Anket

(Kaynak: kuran.diyanet.gov.tr/)
Kamer; 1
Ayet
اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ ﴿١﴾  
Meal
Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. (1)
Tefsir
İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre ayın yarıldığını belirten cümle Mekkeliler’in kendisinden bir mûcize istemeleri üzerine Hz. Peygamber’in eliyle işaret edip ayı ikiye bölmesini  ve sonra tekrar işaret edip birleştirmesini ifade etmektedir. Bu mûcize İslâmî literatürde inşikaku’lkamer veya şakku’l-kamer  (ayın yarılması)  diye meşhur olmuştur. Bu âyetin yorumunda âlimler arasında geniş tartışmalar cereyan etmiş, hatta bu konuda özel risâleler yazılmıştır. Ayın yarılmasıyla ilgili ifadenin Resûlullah döneminde gerçekleşmiş bir olayı anlattığını savunanlar, âyetteki fiilin geçmiş zaman kalıbında olmasını (bunun  fiilen vuku bulmuş bir durumu gösterdiğini) ve bu olayı açık biçimde  tasvir eden rivayetler bulunmasını delil gösterirler; ayrıca 2. âyetteki açıklamanın da bu anlayışı desteklediğini belirtirler. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğunca bu görüş benimsenmiştir (rivayetler için bk. Buhârî, “Menâkıb”, 27; “Tefsîr”, 54/1; “Menâkıbü’l-ensâr”,  36; Müslim, “Sıfâtü’l-münâfikîn”, 43-48; Tirmizî, “Tefsîr”, 54/1-5; Müsned, IV, 82; Taberî, XXVII, 84-86). Bu ifadenin  kıyamete yakın bir zamanda ortaya çıkacak kozmik  bir değişikliği haber verdiğini savunanlar ise özetle şu delilleri ileri sürerler: a) Geçmiş zaman kalıbındaki  bu fiille gelecek zamanın kastedilmesi mümkündür.  Nitekim  birçok âyette bunun örnekleri  mevcuttur; özellikle gelecekteki bir olayın mutlaka gerçekleşeceğini ifade etmek üzere gelecek zaman yerine geçmiş zaman fiilinin kullanımı yaygındır. Tâbiîn âlimlerinden  Hasan-ı Basrî ve Atâ b. Ebû Rebâh’ın da âyeti bu şekilde yorumladıkları rivayet edilmiştir. b) Ayın ikiye ayrıldığına ilişkin rivayetlerde haberi aktaran bazı sahâbîlerin  olayın vukuu sırasında küçük yaşta bulunmaları, bazı rivayetlerin güvenilirlik durumunun tartışılması, ayrıca konuyla ilgili hiçbir rivayetin mütevâtir haber derecesine ulaşmaması bu olayın geçmişte vuku bulduğu iddiasının kesin bir kanıta dayanmadığını gösterir. c) Enes b. Mâlik yoluyla gelen rivayetlerde “ayın iki parçaya ayrıldığı” değil, müşriklerin bir mûcize göstermesini istemeleri üzerine Hz. Peygamber’in de, “ayın iki parçaya ayrıldığını gösterdiği” ifade edilmektedir. d) Böyle bir olay herkesin dikkatini çekmesi gerekirken böyle olmamış, dünyanın başka yerlerinde görüldüğü kaydedilmemiş, tarih ve astronomi literatürüne  intikal etmemiştir. e) Kur’ân-ı Kerîm’de, daha önceki peygamberlerin toplumlarından örnekler verilip kendilerine gösterilen hissî mûcizeleri inkâr edenlerin helâk edildiklerine dikkat çekilmiş ve müşriklerce Hz. Muhammed’den istenen mûcize taleplerinin bu sebeple yerine getirilmediği belirtilmiştir (İsrâ 17/59, 90-93). Bazı âyetlerde  de Mekke  müşriklerinin inkârcılıktaki ısrarları tasvir edilirken peygamber kendilerine harikulâde şeyler gösterse de yine inanmayacakları ifade edilmiştir (En‘âm  6/111; Ra‘d 13/31; Müddessir 74/52-54). “Ay yarıldı” ifadesinin, “Kıyamete yakın bir zamanda yarılacak” şeklinde yorumlanması karşı görüş sahiplerince eleştirilmiş ve yukarıda belirtilen gerekçeler özetle şöyle çürütülmeye çalışılmıştır: Kur’an’ın haber verdiği bir husus en güçlü delille sâbit olmuş demektir, dolayısıyla başka bir mütevâtir  haber aramaya ihtiyaç yoktur.  Hz. Peygamber’le müşrikler arasında meydan okuma konusu olan şey Kur’an’ın bir benzerini getirip getirememeleridir.  Onlar bunda başarılı olamamışlardır ve Kur’an kıyamete kadar başka mûcizeye tutunmaya gerek bırakmayacak bir mûcize olarak durmaktadır. Bu olay bir meydan okuma konusu olmadığı için âlimler onu tevâtür düzeyine çıkacak biçimde nakletmemişlerdir. Öte yandan, bu mûcize önceden bütün insanlığa duyurulmuş olmayıp o esnada görenler  görmüş ve Resûlullah’ın çevresinde bulunanlar buna tanıklık etmişlerdir. Şu halde  bu olayın  tarih ve astronomi kitaplarına geçmeyişi, ufukların bölgeden bölgeye farklı  olması, bazı yerlerde  ayın bulutlarla kaplı bulunması,  gece vakti çoğu insanların meskenlerinde bulunmaları ve herkesin gözlemle meşgul olmaması, genelde insanların  bunu ay tutulması olarak düşünmeleri yahut o devirde yaygın telakkilerin etkisiyle bunu büyücü, cin veya şeytanlara atfetmeleri gibi sebeplerle açıklanabilir. Bu olayın gelecekte vuku bulacağı şeklinde yorum yapmak uzak ihtimale dayalı bir te’vil olup herkesin kabul etmesini sağlama uğruna böyle bir yola girmeye gerek yoktur.  Esasen bunu kabul etmeyecek olan rasyonalist ve pozitivist  kişi, olayın geçmişte meydana geldiğini reddettiği gibi ileride  meydana geleceğini de reddeder; kabul eden için ise te’vile ihtiyaç yoktur. Müşriklerin mûcize taleplerinin reddiyle ilgili âyetler onların inkârcılıktaki taassuplarını tasvir etmektedir. Buhârî’nin naklettiği rivayette açıklandığı üzere Kur’an’da geçen beş olay bu dünyada gerçekleşmiştir (bilgi için bk. Râzî, XXIX, 28; İsmail Fennî, s. 336-337; Elmalılı, VII, 4623-4624, 4636-4637; İlyas Çelebi, İtikadî Açıdan  Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, s.152-181; a.mlf.,  “İnşikåku’l-kamer”, DİA, XXII, 343-345; beş olay için bk. Duhân 44/10-16). “Ay yarıldı”  diye tercüme edilen cümleye, “Ayın yarılması, ay doğduğu sırada  karanlığın yarılması anlamına gelir, çünkü Araplar bir konunun açıklık kazanması durumunda  kamer (ay) kelimesine  dayalı deyimler kullanırlar; şu halde burada da artık durumun açıklık kazandığı anlatılmaktadır” tarzında mecazi anlamlar verenler olmuşsa da müfessir Ebû Hayyân gibi âlimler bunları mesnetsiz bulup eleştirmişlerdir (Elmalılı, VII, 4625-4626).  Son dönem müelliflerinden  Ömer Rıza Doğrul’a göre konuya ilişkin rivayetler sağlamdır ve Hz. Peygamber devrinde bu olayın meydana geldiğine itiraz edilmemelidir,  mahiyetini de bir çeşit ay tutulması olarak düşünmek mümkündür;  fakat bu tabii olayın asıl mahiyeti  ne olursa olsun onun ifade ettiği şu mâna  çok  derindi: Kamer Arap müşriklerinin timsali  sayılırdı. Resûl-i Ekrem’in  bu semavî hadiseye işaret eden ve kamerin  bölündüğünü gösteren parmakları Arap şirk cephesinin yarıldığını ve yokluğa mahkûm olduğunu gösteriyordu (Tanrı Buyruğu, s. 595). Muhammed  Esed’e göre de konuya ilişkin rivayetlerin sübjektif gerçekliğinden kuşkulanmak için bir sebep yoktur;  gerçekte meydana gelen şeyin ise, alışılmamış optik bir yanılsamaya yol açan, yine aynı ölçüde alışılmamış bir tür kısmî ay tutulması  olması muhtemeldir.  Fakat olayın mahiyeti ne olursa olsun âyetin ona değil, gelecekteki bir olaya, yani “son saat” (kıyamet) yaklaşırken meydana geleceklere ilişkin olduğu kesin gibidir. Şu var ki yazarın “Râgıb, ‘inşakka’l-kamer’ (ay yarıldı) ifadesinin,  kıyamet gününden önce vuku bulacak kozmik felâketi –dünyanın sonu olarak bildiğimiz vâkıayı– gösterdiği şeklinde yorumlanmasını haklı görmüştür” (III, 1087) ifadesi gerçeğe uymamaktadır. Zira Râgıb el-İsfahânî belirtilen yerde, bu görüşü bir değerlendirme yapmaksızın, “Şöyle de denmiştir ...” ifadesiyle nakletmektedir (el-Müfredât, “şkk” maddesi).  Elmalılı âyetin, ayın hem Resûlullah döneminde yarıldığına hem de kıyamet yaklaştığında büsbütün yarılıp kıyametin kopacağına delâlet ettiğini savunur. Onun izahına göre ilk dönem âlimlerinden Hasan-ı Basrî ve Atâ b. Ebû Rebâh’a atfedilen  ayın kıyamet vaktinde yarılacağı yorumu yanlış anlaşılmış, onların geçmişte böyle bir olayın meydana geldiğini inkâr ettikleri var sayılmıştır. Halbuki onların verdiği mâna–zannedildiği gibi– “yarıldı” fiilinin  geniş zaman olarak düşünülmesi tarzında mecaz yoluyla te’vil değil, geçmiş zamandaki yarılmanın gelecekteki yarılmaya bir delâleti ve aynı zamanda “Vakit  yaklaştı” cümlesinin bir mazmunudur. Bu şöyle demek oluyor: Ayın yarılması vuku bulmuş bir olaydır; geçmişte meydana gelen bu yarılma, ayın ve onun gibi gök cisimlerinin dahi yarılıp parçalanabileceğini, bu suretle âlemdeki  her  şey hakkında peygamberin haber verdiği kıyametin akla yakın olduğunu göstermiştir. Bu sebeple müşriklere Hz. Peygamber’in zaferinin de uzak değil yaklaşmakta olduğu ihtar edilmiş olmaktadır (VII, 4627-4628; İbn Âşûr da bu mûcizeyle, yeryüzünün düzenini yakından ilgilendiren bir gök cismi olan ayın düzenindeki  bozulmaya bir örnek gösterilip bu âlemin de sonlu olduğu üzerinde düşünme imkânı verildiği yorumunu yapar, XXVII, 168-169). Elmalılı, İsmail Fenni Ertuğrul’dan naklettiği ve takdirle  karşıladığı şu ifadelerle kendi kanaatini de özetlemiş olmaktadır: Âlimlerin ve müfessirlerin büyük çoğunluğu, ashâb-ı kirâmın rivayetlerine ve 2. âyetin açık delâletine de dayanarak Resûlullah döneminde bir mûcize olarak ayın yarılması olayının meydana geldiğini kabul etmişlerdir. Biz artık bunun gerçekten vuku bulmuş olduğunu kabul ve tasdik hususunda asla tereddüt  etmeyiz ve “Bunun  nasıl meydana geldiğini ancak Allah ve resulü bilir” deriz (VII, 5636; son dönem müfessirlerinden Şevkânî’nin değerlendirmesi de bu yöndedir, bk. V, 138-139).  Bu konuda kapsamlı ve özlü bir inceleme gerçekleştirmiş olan İlyas Çelebi, Gazzâlî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Şah Veliyyullah ed-Dehlevî gibi sûfîlerin, ayın gerçekten yarılmış olmayıp bakanların gözüne yarılmış  gibi göründüğü  kanaatinde olduklarını  kaydetmekte, “Görüldüğü üzere mutasavvife  inşikak-ı kamer mûcizesini akla yaklaştırmak ve kabulünü kolaylaştırmak için farklı bir yoruma başvurmuştur. Kanaatimizce  bunun yerine Hasan-ı Basrî ve Atâ b. Ebû Rebâh’a nisbet edilen, onun kıyamete yakın yarılacağı görüşünü savunsalardı, hem kabulünü daha kolaylaştırmış hem de Elmalılı’nın  dile getirdiği itirazlara muhatap olmamış olurlardı” diyerek bu yaklaşımı eleştirmektedir (a.g.e., s. 165, 176-177; a.g.m., XXII, 344). Fakat yazarın son asırda kaleme alınmış iki esere dayanarak  Gazzâlî ve Şah Veliyyullah ed-Dehlevî’ye nisbet ettiği  bu görüşün  onların kendi ifadeleriyle bağdaşmadığı görülmektedir. Şöyle ki, yazarın kendisinin  de belirttiği üzere Gazzâlî hem İhyâu ulûmi’d-dîn hem el-Mustasfâ isimli eserlerinde “inşikak-ı kameri Hz. Peygamber devrinde  meydana gelmiş bir mûcize olarak” takdim etmektedir. Hatta böyle bir olayın niçin sınırlı sayıdaki rivayetlerde yer aldığını izah ederken, bu durumun normal karşılanması gerektiğini ispat için birçok aklî delile yer vermektedir (bk. el-Mustasfâ, I, 142-143). Şah Veliyyullah’ın bu konudaki bir ifadesi ise şöyledir: “Ayın yarılmasına gelince, bize göre bu bir mûcize olmayıp Allah Teâlâ’nın Kamer sûresinin ilk âyetinde buyurduğu üzere kıyamet alâmetlerindendir; fakat bu, Hz. Peygamber’in meydana gelmeden önce onun olacağını haber vermiş olması açısından bir mûcizedir” (et-Tefhîmâtü’l-ilâhiyye, s.65); Kåsımî’nin aynı sayfanın 4 nolu dipnotunda, müellifin Te’vîlü’lehâdîs isimli eserinden kısmen aktardığı bir ifadesi de Elmalılı’nın yukarıdaki izahına paralel görünmektedir.  Muhyiddin  İbnü’l-Arabî’nin görüşüyle ilgili bazı izahlar  için bk. Elmalılı, VII, 4632-4636; İsmail Fenni,  a.g.e., s. 334-336; İlyas Çelebi, a.g.e., s. 176-177).  Kanaatimize göre İlyas Çelebi’nin  şu ifadesi konuya ışık tutacak bir unsur içermektedir: “Görüldüğü üzere kelâmcılar  bir mûcize olması dolayısı ile inşikak-ı kamerin mümkün olup olmadığını tartışmadan kabul etmekle beraber bunun vâki olup olmadığı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Çoğunluğun kanaati onun vâki olduğu yönündedir” (a.g.e., s.175). Burada söz konusu edilen  bir “mûcize” olduğuna göre bunun aklî bir izaha ihtiyacı  yoktur;  zaten İslâm âlimleri de mümkün olup olmadığını tartışmamışlardır. Vukuu meselesine gelince, mûcizenin bilgi kaynağı Kur’an ise, ona bizzat şahit olmayanların meydana gelmiş olduğunu kabul etmeleri için başka delillerle ispat edilmesi gerekmez. Nitekim  bir mümin,  Sâlih peygambere mûcizevî özellikler  taşıyan bir deve verilip kavminin bununla sınandığı veya Mûsâ peygamberin eline, koynundan çıkarıp gösterdiğinde bakanları şaşırtan mûcizevî bir parlaklık özelliği verildiği konularında, bunların gerçekten olup olmadığını araştırma ihtiyacı duymaz. Ancak inşikak-ı kamer konusundaki âyetin ifadesi diğer örneklerdekine nazaran ihtimalli gibi durduğu ve konuya ilişkin haberlerin mütevâtirliği tartışmalı olduğu için bunun yalnızca bir ihtimalini, kesin bir iman konusu olarak ele almamak gerekir. Esasen konuya ilişkin haberler üzerinde tartışma açılmasının sebebi de –hâşâ– Kur’ân-ı Kerîm’e, onun mütevâtirliğine itimatsızlık değil, anlatımın farklı yorumlamaya açık durmasıdır.
 Kamer; 2
Ayet
وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ ﴿٢﴾  
Meal
Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve "Süregelen bir sihirdir" derler. (2)
Tefsir
Bizzat Hz. Peygamber’le muhatap olmalarına  ve kendilerine ikna edici pek çok kanıt gösterilmesine rağmen inkârcılıkta direnen Mekke müşriklerinin gösterdiği bağnazlığı tasvir eden bu âyetlerden çıkan mesaj  şu olmaktadır:  Peygamberin veya dini tebliğ edenlerin, kişisel arzularına tutsak olduğu ve akıl nimetini değerlendiremediği için bunca kanıt ve uyarıya aldırış etmeyen insanları doğru yola zorla sokmak gibi bir yükümlülükleri yoktur; ama duyuru ve öğüt verme çabasını da sürdürmek gerekir.  İşte bu sûrede, inkârcılıkta  darbımesel olacak kadar ileri gitmiş bazı toplumlardan örnekler verilip bu uyarılara devam edilecektir.  Sözlükte “delil, kanıt, işaret” gibi mânalara gelen 2. âyet metninde geçen âyet kelimesi Kur’an’da “mûcize” anlamında da kullanılmaktadır. Önceki âyetin tefsirinde  geçtiği üzere, orada ayın yarılması mûcizesinden bahsedildiği kanaatini taşıyanlar bu kelimeyi  daha çok mûcize mânasıyla  açıklamışlardır. “Sihir”i niteleyen  ve “öteden beri bilinen” diye çevirdiğimiz müstemir kelimesi  “gelip  geçici; güçlü, kalıcı ve devamlı” mânalarına da gelir (Zemahşerî, IV, 44; Şevkânî, V, 139-140).  3. âyetin “oysa her iş yerli yerindedir” şeklinde çevrilen kısmı daha çok şu mânalarla açıklanmıştır: Evrenin yaratılışı ve hayat olayı anlamsız olmayıp bütün varlık ve olayların bir hedefi, bir gayesi vardır.  Her şey Allah’ın ilminde bir takdire bağlanmış olup kararlaşmış bir sonuca doğru gitmektedir; her şeyin bir dünyada görünen bir de âhirette ortaya çıkacak gerçek yüzü vardır. Böylece Hz. Peygamber’in görevinin  yüceliği ve inkârcıların kişisel arzularına bağlanıp kalmalarının süflîliği, vakti gelince belli olacaktır. Resûlullah’ın yaptığı tebliğ işi, sandıkları gibi gelip geçici bir şey değildir (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 31). Ayrıca mûcizeler sihir değil vuku bulmuş gerçek olaylardır. 5. âyetin “Eksiksiz bir hikmet!” diye çevrilen kısmında hikmet kelimesi, bu bağlamda hikmet içeren söz yani Kur’an  olarak açıklanmıştır. Gramer açısından bu ifadeyi önceki âyete bağlayıp, “Eksiksiz bir hikmet olan uyarı ve haberlerle Kur’an geldi” şeklinde veya ayrı bir cümle olarak düşünüp, “Kur’an eşsiz bir hikmettir, onda hiçbir eksiklik ve kusur bulunmaz” tarzında anlamak da mümkündür (Taberî, XXVII, 89; Şevkânî, V, 140. Hikmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/269; Nahl 16/125).  Yaygın yoruma göre 6. âyette geçen ve “çağrıcı” diye çevrilen dâî kelimesiyle İsrâfil (a.s.) kastedilmiştir. Bazı müfessirlere  göre çağıran Cebrâil  veya bu iş için görevlendirilmiş başka bir melek de olabilir. Burada doğrudan doğruya Cenâb-ı Allah’ın mahşerde toplanma buyruğuna işaret edildiği, dolayısıyla bu kelimeyle kendi zâtının kastedilmiş olabileceği yorumu da yapılmıştır (Râzî, XXIX, 33; Elmalılı, VII, 4641).Bu âyetin “görülmedik bilinmedik  bir şey” diye çevrilen kısmıyla mahşer gününün kastedildiği açıktır; bu nitelemeyle o günün bu dünyadaki algılamalara göre tasavvur edilemeyeceğine veya ürküntü ve dehşet veren manzaralarla dolu olacağına işaret edilmiş olmalıdır. Âyetteki nükür kelimesiyle ilgili bir yoruma göre ise bu kısım “dünyadayken inkâr ettikleri gün” anlamı taşımaktadır (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 33).
 Kamer; 3
Ayet
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ وَكُلُّ اَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ ﴿٣﴾  
Meal
Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir. (3)
Tefsir
Bizzat Hz. Peygamber’le muhatap olmalarına  ve kendilerine ikna edici pek çok kanıt gösterilmesine rağmen inkârcılıkta direnen Mekke müşriklerinin gösterdiği bağnazlığı tasvir eden bu âyetlerden çıkan mesaj  şu olmaktadır:  Peygamberin veya dini tebliğ edenlerin, kişisel arzularına tutsak olduğu ve akıl nimetini değerlendiremediği için bunca kanıt ve uyarıya aldırış etmeyen insanları doğru yola zorla sokmak gibi bir yükümlülükleri yoktur; ama duyuru ve öğüt verme çabasını da sürdürmek gerekir.  İşte bu sûrede, inkârcılıkta  darbımesel olacak kadar ileri gitmiş bazı toplumlardan örnekler verilip bu uyarılara devam edilecektir.  Sözlükte “delil, kanıt, işaret” gibi mânalara gelen 2. âyet metninde geçen âyet kelimesi Kur’an’da “mûcize” anlamında da kullanılmaktadır. Önceki âyetin tefsirinde  geçtiği üzere, orada ayın yarılması mûcizesinden bahsedildiği kanaatini taşıyanlar bu kelimeyi  daha çok mûcize mânasıyla  açıklamışlardır. “Sihir”i niteleyen  ve “öteden beri bilinen” diye çevirdiğimiz müstemir kelimesi  “gelip  geçici; güçlü, kalıcı ve devamlı” mânalarına da gelir (Zemahşerî, IV, 44; Şevkânî, V, 139-140).  3. âyetin “oysa her iş yerli yerindedir” şeklinde çevrilen kısmı daha çok şu mânalarla açıklanmıştır: Evrenin yaratılışı ve hayat olayı anlamsız olmayıp bütün varlık ve olayların bir hedefi, bir gayesi vardır.  Her şey Allah’ın ilminde bir takdire bağlanmış olup kararlaşmış bir sonuca doğru gitmektedir; her şeyin bir dünyada görünen bir de âhirette ortaya çıkacak gerçek yüzü vardır. Böylece Hz. Peygamber’in görevinin  yüceliği ve inkârcıların kişisel arzularına bağlanıp kalmalarının süflîliği, vakti gelince belli olacaktır. Resûlullah’ın yaptığı tebliğ işi, sandıkları gibi gelip geçici bir şey değildir (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 31). Ayrıca mûcizeler sihir değil vuku bulmuş gerçek olaylardır. 5. âyetin “Eksiksiz bir hikmet!” diye çevrilen kısmında hikmet kelimesi, bu bağlamda hikmet içeren söz yani Kur’an  olarak açıklanmıştır. Gramer açısından bu ifadeyi önceki âyete bağlayıp, “Eksiksiz bir hikmet olan uyarı ve haberlerle Kur’an geldi” şeklinde veya ayrı bir cümle olarak düşünüp, “Kur’an eşsiz bir hikmettir, onda hiçbir eksiklik ve kusur bulunmaz” tarzında anlamak da mümkündür (Taberî, XXVII, 89; Şevkânî, V, 140. Hikmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/269; Nahl 16/125).  Yaygın yoruma göre 6. âyette geçen ve “çağrıcı” diye çevrilen dâî kelimesiyle İsrâfil (a.s.) kastedilmiştir. Bazı müfessirlere  göre çağıran Cebrâil  veya bu iş için görevlendirilmiş başka bir melek de olabilir. Burada doğrudan doğruya Cenâb-ı Allah’ın mahşerde toplanma buyruğuna işaret edildiği, dolayısıyla bu kelimeyle kendi zâtının kastedilmiş olabileceği yorumu da yapılmıştır (Râzî, XXIX, 33; Elmalılı, VII, 4641).Bu âyetin “görülmedik bilinmedik  bir şey” diye çevrilen kısmıyla mahşer gününün kastedildiği açıktır; bu nitelemeyle o günün bu dünyadaki algılamalara göre tasavvur edilemeyeceğine veya ürküntü ve dehşet veren manzaralarla dolu olacağına işaret edilmiş olmalıdır. Âyetteki nükür kelimesiyle ilgili bir yoruma göre ise bu kısım “dünyadayken inkâr ettikleri gün” anlamı taşımaktadır (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 33).
 Kamer; 4
Ayet
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنَ الْاَنْـبَٓاءِ مَا ف۪يهِ مُزْدَجَرٌۙ ﴿٤﴾  
Meal
Andolsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi. (4)
Tefsir
Bizzat Hz. Peygamber’le muhatap olmalarına  ve kendilerine ikna edici pek çok kanıt gösterilmesine rağmen inkârcılıkta direnen Mekke müşriklerinin gösterdiği bağnazlığı tasvir eden bu âyetlerden çıkan mesaj  şu olmaktadır:  Peygamberin veya dini tebliğ edenlerin, kişisel arzularına tutsak olduğu ve akıl nimetini değerlendiremediği için bunca kanıt ve uyarıya aldırış etmeyen insanları doğru yola zorla sokmak gibi bir yükümlülükleri yoktur; ama duyuru ve öğüt verme çabasını da sürdürmek gerekir.  İşte bu sûrede, inkârcılıkta  darbımesel olacak kadar ileri gitmiş bazı toplumlardan örnekler verilip bu uyarılara devam edilecektir.  Sözlükte “delil, kanıt, işaret” gibi mânalara gelen 2. âyet metninde geçen âyet kelimesi Kur’an’da “mûcize” anlamında da kullanılmaktadır. Önceki âyetin tefsirinde  geçtiği üzere, orada ayın yarılması mûcizesinden bahsedildiği kanaatini taşıyanlar bu kelimeyi  daha çok mûcize mânasıyla  açıklamışlardır. “Sihir”i niteleyen  ve “öteden beri bilinen” diye çevirdiğimiz müstemir kelimesi  “gelip  geçici; güçlü, kalıcı ve devamlı” mânalarına da gelir (Zemahşerî, IV, 44; Şevkânî, V, 139-140).  3. âyetin “oysa her iş yerli yerindedir” şeklinde çevrilen kısmı daha çok şu mânalarla açıklanmıştır: Evrenin yaratılışı ve hayat olayı anlamsız olmayıp bütün varlık ve olayların bir hedefi, bir gayesi vardır.  Her şey Allah’ın ilminde bir takdire bağlanmış olup kararlaşmış bir sonuca doğru gitmektedir; her şeyin bir dünyada görünen bir de âhirette ortaya çıkacak gerçek yüzü vardır. Böylece Hz. Peygamber’in görevinin  yüceliği ve inkârcıların kişisel arzularına bağlanıp kalmalarının süflîliği, vakti gelince belli olacaktır. Resûlullah’ın yaptığı tebliğ işi, sandıkları gibi gelip geçici bir şey değildir (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 31). Ayrıca mûcizeler sihir değil vuku bulmuş gerçek olaylardır. 5. âyetin “Eksiksiz bir hikmet!” diye çevrilen kısmında hikmet kelimesi, bu bağlamda hikmet içeren söz yani Kur’an  olarak açıklanmıştır. Gramer açısından bu ifadeyi önceki âyete bağlayıp, “Eksiksiz bir hikmet olan uyarı ve haberlerle Kur’an geldi” şeklinde veya ayrı bir cümle olarak düşünüp, “Kur’an eşsiz bir hikmettir, onda hiçbir eksiklik ve kusur bulunmaz” tarzında anlamak da mümkündür (Taberî, XXVII, 89; Şevkânî, V, 140. Hikmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/269; Nahl 16/125).  Yaygın yoruma göre 6. âyette geçen ve “çağrıcı” diye çevrilen dâî kelimesiyle İsrâfil (a.s.) kastedilmiştir. Bazı müfessirlere  göre çağıran Cebrâil  veya bu iş için görevlendirilmiş başka bir melek de olabilir. Burada doğrudan doğruya Cenâb-ı Allah’ın mahşerde toplanma buyruğuna işaret edildiği, dolayısıyla bu kelimeyle kendi zâtının kastedilmiş olabileceği yorumu da yapılmıştır (Râzî, XXIX, 33; Elmalılı, VII, 4641).Bu âyetin “görülmedik bilinmedik  bir şey” diye çevrilen kısmıyla mahşer gününün kastedildiği açıktır; bu nitelemeyle o günün bu dünyadaki algılamalara göre tasavvur edilemeyeceğine veya ürküntü ve dehşet veren manzaralarla dolu olacağına işaret edilmiş olmalıdır. Âyetteki nükür kelimesiyle ilgili bir yoruma göre ise bu kısım “dünyadayken inkâr ettikleri gün” anlamı taşımaktadır (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 33).
 Kamer; 5
Ayet
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُۙ ﴿٥﴾  
Meal
Bu haberler, zirveye ulaşmış birer hikmettir! Fakat uyarılar fayda vermiyor! (5)
Tefsir
Bizzat Hz. Peygamber’le muhatap olmalarına  ve kendilerine ikna edici pek çok kanıt gösterilmesine rağmen inkârcılıkta direnen Mekke müşriklerinin gösterdiği bağnazlığı tasvir eden bu âyetlerden çıkan mesaj  şu olmaktadır:  Peygamberin veya dini tebliğ edenlerin, kişisel arzularına tutsak olduğu ve akıl nimetini değerlendiremediği için bunca kanıt ve uyarıya aldırış etmeyen insanları doğru yola zorla sokmak gibi bir yükümlülükleri yoktur; ama duyuru ve öğüt verme çabasını da sürdürmek gerekir.  İşte bu sûrede, inkârcılıkta  darbımesel olacak kadar ileri gitmiş bazı toplumlardan örnekler verilip bu uyarılara devam edilecektir.  Sözlükte “delil, kanıt, işaret” gibi mânalara gelen 2. âyet metninde geçen âyet kelimesi Kur’an’da “mûcize” anlamında da kullanılmaktadır. Önceki âyetin tefsirinde  geçtiği üzere, orada ayın yarılması mûcizesinden bahsedildiği kanaatini taşıyanlar bu kelimeyi  daha çok mûcize mânasıyla  açıklamışlardır. “Sihir”i niteleyen  ve “öteden beri bilinen” diye çevirdiğimiz müstemir kelimesi  “gelip  geçici; güçlü, kalıcı ve devamlı” mânalarına da gelir (Zemahşerî, IV, 44; Şevkânî, V, 139-140).  3. âyetin “oysa her iş yerli yerindedir” şeklinde çevrilen kısmı daha çok şu mânalarla açıklanmıştır: Evrenin yaratılışı ve hayat olayı anlamsız olmayıp bütün varlık ve olayların bir hedefi, bir gayesi vardır.  Her şey Allah’ın ilminde bir takdire bağlanmış olup kararlaşmış bir sonuca doğru gitmektedir; her şeyin bir dünyada görünen bir de âhirette ortaya çıkacak gerçek yüzü vardır. Böylece Hz. Peygamber’in görevinin  yüceliği ve inkârcıların kişisel arzularına bağlanıp kalmalarının süflîliği, vakti gelince belli olacaktır. Resûlullah’ın yaptığı tebliğ işi, sandıkları gibi gelip geçici bir şey değildir (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 31). Ayrıca mûcizeler sihir değil vuku bulmuş gerçek olaylardır. 5. âyetin “Eksiksiz bir hikmet!” diye çevrilen kısmında hikmet kelimesi, bu bağlamda hikmet içeren söz yani Kur’an  olarak açıklanmıştır. Gramer açısından bu ifadeyi önceki âyete bağlayıp, “Eksiksiz bir hikmet olan uyarı ve haberlerle Kur’an geldi” şeklinde veya ayrı bir cümle olarak düşünüp, “Kur’an eşsiz bir hikmettir, onda hiçbir eksiklik ve kusur bulunmaz” tarzında anlamak da mümkündür (Taberî, XXVII, 89; Şevkânî, V, 140. Hikmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/269; Nahl 16/125).  Yaygın yoruma göre 6. âyette geçen ve “çağrıcı” diye çevrilen dâî kelimesiyle İsrâfil (a.s.) kastedilmiştir. Bazı müfessirlere  göre çağıran Cebrâil  veya bu iş için görevlendirilmiş başka bir melek de olabilir. Burada doğrudan doğruya Cenâb-ı Allah’ın mahşerde toplanma buyruğuna işaret edildiği, dolayısıyla bu kelimeyle kendi zâtının kastedilmiş olabileceği yorumu da yapılmıştır (Râzî, XXIX, 33; Elmalılı, VII, 4641).Bu âyetin “görülmedik bilinmedik  bir şey” diye çevrilen kısmıyla mahşer gününün kastedildiği açıktır; bu nitelemeyle o günün bu dünyadaki algılamalara göre tasavvur edilemeyeceğine veya ürküntü ve dehşet veren manzaralarla dolu olacağına işaret edilmiş olmalıdır. Âyetteki nükür kelimesiyle ilgili bir yoruma göre ise bu kısım “dünyadayken inkâr ettikleri gün” anlamı taşımaktadır (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 33).
 Kamer; 6
Ayet
فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ ﴿٦﴾  
Meal
O halde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil'in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir halde  dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar. (6-7)
Tefsir
Bizzat Hz. Peygamber’le muhatap olmalarına  ve kendilerine ikna edici pek çok kanıt gösterilmesine rağmen inkârcılıkta direnen Mekke müşriklerinin gösterdiği bağnazlığı tasvir eden bu âyetlerden çıkan mesaj  şu olmaktadır:  Peygamberin veya dini tebliğ edenlerin, kişisel arzularına tutsak olduğu ve akıl nimetini değerlendiremediği için bunca kanıt ve uyarıya aldırış etmeyen insanları doğru yola zorla sokmak gibi bir yükümlülükleri yoktur; ama duyuru ve öğüt verme çabasını da sürdürmek gerekir.  İşte bu sûrede, inkârcılıkta  darbımesel olacak kadar ileri gitmiş bazı toplumlardan örnekler verilip bu uyarılara devam edilecektir.  Sözlükte “delil, kanıt, işaret” gibi mânalara gelen 2. âyet metninde geçen âyet kelimesi Kur’an’da “mûcize” anlamında da kullanılmaktadır. Önceki âyetin tefsirinde  geçtiği üzere, orada ayın yarılması mûcizesinden bahsedildiği kanaatini taşıyanlar bu kelimeyi  daha çok mûcize mânasıyla  açıklamışlardır. “Sihir”i niteleyen  ve “öteden beri bilinen” diye çevirdiğimiz müstemir kelimesi  “gelip  geçici; güçlü, kalıcı ve devamlı” mânalarına da gelir (Zemahşerî, IV, 44; Şevkânî, V, 139-140).  3. âyetin “oysa her iş yerli yerindedir” şeklinde çevrilen kısmı daha çok şu mânalarla açıklanmıştır: Evrenin yaratılışı ve hayat olayı anlamsız olmayıp bütün varlık ve olayların bir hedefi, bir gayesi vardır.  Her şey Allah’ın ilminde bir takdire bağlanmış olup kararlaşmış bir sonuca doğru gitmektedir; her şeyin bir dünyada görünen bir de âhirette ortaya çıkacak gerçek yüzü vardır. Böylece Hz. Peygamber’in görevinin  yüceliği ve inkârcıların kişisel arzularına bağlanıp kalmalarının süflîliği, vakti gelince belli olacaktır. Resûlullah’ın yaptığı tebliğ işi, sandıkları gibi gelip geçici bir şey değildir (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 31). Ayrıca mûcizeler sihir değil vuku bulmuş gerçek olaylardır. 5. âyetin “Eksiksiz bir hikmet!” diye çevrilen kısmında hikmet kelimesi, bu bağlamda hikmet içeren söz yani Kur’an  olarak açıklanmıştır. Gramer açısından bu ifadeyi önceki âyete bağlayıp, “Eksiksiz bir hikmet olan uyarı ve haberlerle Kur’an geldi” şeklinde veya ayrı bir cümle olarak düşünüp, “Kur’an eşsiz bir hikmettir, onda hiçbir eksiklik ve kusur bulunmaz” tarzında anlamak da mümkündür (Taberî, XXVII, 89; Şevkânî, V, 140. Hikmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/269; Nahl 16/125).  Yaygın yoruma göre 6. âyette geçen ve “çağrıcı” diye çevrilen dâî kelimesiyle İsrâfil (a.s.) kastedilmiştir. Bazı müfessirlere  göre çağıran Cebrâil  veya bu iş için görevlendirilmiş başka bir melek de olabilir. Burada doğrudan doğruya Cenâb-ı Allah’ın mahşerde toplanma buyruğuna işaret edildiği, dolayısıyla bu kelimeyle kendi zâtının kastedilmiş olabileceği yorumu da yapılmıştır (Râzî, XXIX, 33; Elmalılı, VII, 4641).Bu âyetin “görülmedik bilinmedik  bir şey” diye çevrilen kısmıyla mahşer gününün kastedildiği açıktır; bu nitelemeyle o günün bu dünyadaki algılamalara göre tasavvur edilemeyeceğine veya ürküntü ve dehşet veren manzaralarla dolu olacağına işaret edilmiş olmalıdır. Âyetteki nükür kelimesiyle ilgili bir yoruma göre ise bu kısım “dünyadayken inkâr ettikleri gün” anlamı taşımaktadır (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 33).
 Kamer; 7
Ayet
خُشَّعاً اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌۙ ﴿٧﴾  
Meal
O halde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil'in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir halde  dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar. (6-7)
Tefsir
Bizzat Hz. Peygamber’le muhatap olmalarına  ve kendilerine ikna edici pek çok kanıt gösterilmesine rağmen inkârcılıkta direnen Mekke müşriklerinin gösterdiği bağnazlığı tasvir eden bu âyetlerden çıkan mesaj  şu olmaktadır:  Peygamberin veya dini tebliğ edenlerin, kişisel arzularına tutsak olduğu ve akıl nimetini değerlendiremediği için bunca kanıt ve uyarıya aldırış etmeyen insanları doğru yola zorla sokmak gibi bir yükümlülükleri yoktur; ama duyuru ve öğüt verme çabasını da sürdürmek gerekir.  İşte bu sûrede, inkârcılıkta  darbımesel olacak kadar ileri gitmiş bazı toplumlardan örnekler verilip bu uyarılara devam edilecektir.  Sözlükte “delil, kanıt, işaret” gibi mânalara gelen 2. âyet metninde geçen âyet kelimesi Kur’an’da “mûcize” anlamında da kullanılmaktadır. Önceki âyetin tefsirinde  geçtiği üzere, orada ayın yarılması mûcizesinden bahsedildiği kanaatini taşıyanlar bu kelimeyi  daha çok mûcize mânasıyla  açıklamışlardır. “Sihir”i niteleyen  ve “öteden beri bilinen” diye çevirdiğimiz müstemir kelimesi  “gelip  geçici; güçlü, kalıcı ve devamlı” mânalarına da gelir (Zemahşerî, IV, 44; Şevkânî, V, 139-140).  3. âyetin “oysa her iş yerli yerindedir” şeklinde çevrilen kısmı daha çok şu mânalarla açıklanmıştır: Evrenin yaratılışı ve hayat olayı anlamsız olmayıp bütün varlık ve olayların bir hedefi, bir gayesi vardır.  Her şey Allah’ın ilminde bir takdire bağlanmış olup kararlaşmış bir sonuca doğru gitmektedir; her şeyin bir dünyada görünen bir de âhirette ortaya çıkacak gerçek yüzü vardır. Böylece Hz. Peygamber’in görevinin  yüceliği ve inkârcıların kişisel arzularına bağlanıp kalmalarının süflîliği, vakti gelince belli olacaktır. Resûlullah’ın yaptığı tebliğ işi, sandıkları gibi gelip geçici bir şey değildir (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 31). Ayrıca mûcizeler sihir değil vuku bulmuş gerçek olaylardır. 5. âyetin “Eksiksiz bir hikmet!” diye çevrilen kısmında hikmet kelimesi, bu bağlamda hikmet içeren söz yani Kur’an  olarak açıklanmıştır. Gramer açısından bu ifadeyi önceki âyete bağlayıp, “Eksiksiz bir hikmet olan uyarı ve haberlerle Kur’an geldi” şeklinde veya ayrı bir cümle olarak düşünüp, “Kur’an eşsiz bir hikmettir, onda hiçbir eksiklik ve kusur bulunmaz” tarzında anlamak da mümkündür (Taberî, XXVII, 89; Şevkânî, V, 140. Hikmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/269; Nahl 16/125).  Yaygın yoruma göre 6. âyette geçen ve “çağrıcı” diye çevrilen dâî kelimesiyle İsrâfil (a.s.) kastedilmiştir. Bazı müfessirlere  göre çağıran Cebrâil  veya bu iş için görevlendirilmiş başka bir melek de olabilir. Burada doğrudan doğruya Cenâb-ı Allah’ın mahşerde toplanma buyruğuna işaret edildiği, dolayısıyla bu kelimeyle kendi zâtının kastedilmiş olabileceği yorumu da yapılmıştır (Râzî, XXIX, 33; Elmalılı, VII, 4641).Bu âyetin “görülmedik bilinmedik  bir şey” diye çevrilen kısmıyla mahşer gününün kastedildiği açıktır; bu nitelemeyle o günün bu dünyadaki algılamalara göre tasavvur edilemeyeceğine veya ürküntü ve dehşet veren manzaralarla dolu olacağına işaret edilmiş olmalıdır. Âyetteki nükür kelimesiyle ilgili bir yoruma göre ise bu kısım “dünyadayken inkâr ettikleri gün” anlamı taşımaktadır (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 33).
 Kamer; 8
Ayet
مُهْطِع۪ينَ اِلَى الدَّاعِۜ يَقُولُ الْـكَافِرُونَ هٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ ﴿٨﴾  
Meal
Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, "Bu zor bir gün" derler. (8)
Tefsir
Bizzat Hz. Peygamber’le muhatap olmalarına  ve kendilerine ikna edici pek çok kanıt gösterilmesine rağmen inkârcılıkta direnen Mekke müşriklerinin gösterdiği bağnazlığı tasvir eden bu âyetlerden çıkan mesaj  şu olmaktadır:  Peygamberin veya dini tebliğ edenlerin, kişisel arzularına tutsak olduğu ve akıl nimetini değerlendiremediği için bunca kanıt ve uyarıya aldırış etmeyen insanları doğru yola zorla sokmak gibi bir yükümlülükleri yoktur; ama duyuru ve öğüt verme çabasını da sürdürmek gerekir.  İşte bu sûrede, inkârcılıkta  darbımesel olacak kadar ileri gitmiş bazı toplumlardan örnekler verilip bu uyarılara devam edilecektir.  Sözlükte “delil, kanıt, işaret” gibi mânalara gelen 2. âyet metninde geçen âyet kelimesi Kur’an’da “mûcize” anlamında da kullanılmaktadır. Önceki âyetin tefsirinde  geçtiği üzere, orada ayın yarılması mûcizesinden bahsedildiği kanaatini taşıyanlar bu kelimeyi  daha çok mûcize mânasıyla  açıklamışlardır. “Sihir”i niteleyen  ve “öteden beri bilinen” diye çevirdiğimiz müstemir kelimesi  “gelip  geçici; güçlü, kalıcı ve devamlı” mânalarına da gelir (Zemahşerî, IV, 44; Şevkânî, V, 139-140).  3. âyetin “oysa her iş yerli yerindedir” şeklinde çevrilen kısmı daha çok şu mânalarla açıklanmıştır: Evrenin yaratılışı ve hayat olayı anlamsız olmayıp bütün varlık ve olayların bir hedefi, bir gayesi vardır.  Her şey Allah’ın ilminde bir takdire bağlanmış olup kararlaşmış bir sonuca doğru gitmektedir; her şeyin bir dünyada görünen bir de âhirette ortaya çıkacak gerçek yüzü vardır. Böylece Hz. Peygamber’in görevinin  yüceliği ve inkârcıların kişisel arzularına bağlanıp kalmalarının süflîliği, vakti gelince belli olacaktır. Resûlullah’ın yaptığı tebliğ işi, sandıkları gibi gelip geçici bir şey değildir (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 31). Ayrıca mûcizeler sihir değil vuku bulmuş gerçek olaylardır. 5. âyetin “Eksiksiz bir hikmet!” diye çevrilen kısmında hikmet kelimesi, bu bağlamda hikmet içeren söz yani Kur’an  olarak açıklanmıştır. Gramer açısından bu ifadeyi önceki âyete bağlayıp, “Eksiksiz bir hikmet olan uyarı ve haberlerle Kur’an geldi” şeklinde veya ayrı bir cümle olarak düşünüp, “Kur’an eşsiz bir hikmettir, onda hiçbir eksiklik ve kusur bulunmaz” tarzında anlamak da mümkündür (Taberî, XXVII, 89; Şevkânî, V, 140. Hikmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/269; Nahl 16/125).  Yaygın yoruma göre 6. âyette geçen ve “çağrıcı” diye çevrilen dâî kelimesiyle İsrâfil (a.s.) kastedilmiştir. Bazı müfessirlere  göre çağıran Cebrâil  veya bu iş için görevlendirilmiş başka bir melek de olabilir. Burada doğrudan doğruya Cenâb-ı Allah’ın mahşerde toplanma buyruğuna işaret edildiği, dolayısıyla bu kelimeyle kendi zâtının kastedilmiş olabileceği yorumu da yapılmıştır (Râzî, XXIX, 33; Elmalılı, VII, 4641).Bu âyetin “görülmedik bilinmedik  bir şey” diye çevrilen kısmıyla mahşer gününün kastedildiği açıktır; bu nitelemeyle o günün bu dünyadaki algılamalara göre tasavvur edilemeyeceğine veya ürküntü ve dehşet veren manzaralarla dolu olacağına işaret edilmiş olmalıdır. Âyetteki nükür kelimesiyle ilgili bir yoruma göre ise bu kısım “dünyadayken inkâr ettikleri gün” anlamı taşımaktadır (Zemahşerî, IV, 44; Râzî, XXIX, 33).
 Kamer; 9
Ayet
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَـكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ ﴿٩﴾  
Meal
Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp "Bu bir delidir" dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu. (9)
Tefsir
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları  konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an  onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde,  Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına  da gelir (Elmalılı, VII, 4641).  17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın  üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle  daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine  özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin  kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).
 Kamer; 10
Ayet
فَدَعَا رَبَّهُٓ  اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ ﴿١٠﴾  
Meal
O da Rabbine, "Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et" diye dua etti. (10)
Tefsir
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları  konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an  onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde,  Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına  da gelir (Elmalılı, VII, 4641).  17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın  üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle  daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine  özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin  kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).
 Kamer; 11
Ayet
فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ بِمَٓاءٍ مُنْهَمِرٍۘ ﴿١١﴾  
Meal
Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık. (11)
Tefsir
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları  konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an  onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde,  Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına  da gelir (Elmalılı, VII, 4641).  17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın  üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle  daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine  özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin  kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).
 Kamer; 12
Ayet
وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ ﴿١٢﴾  
Meal
Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti. (12)
Tefsir
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları  konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an  onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde,  Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına  da gelir (Elmalılı, VII, 4641).  17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın  üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle  daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine  özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin  kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).
 Kamer; 13
Ayet
وَحَمَلْنَاهُ عَلٰى ذَاتِ اَلْوَاحٍ وَدُسُرٍۙ ﴿١٣﴾  
Meal
Biz Nûh'u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik. (13)
Tefsir
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları  konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an  onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde,  Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına  da gelir (Elmalılı, VII, 4641).  17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın  üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle  daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine  özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin  kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).
 Kamer; 14
Ayet
تَجْر۪ي بِاَعْيُنِنَاۚ جَزَٓاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ ﴿١٤﴾  
Meal
Gemi, inkar edilen kimseye (Nuh'a) bir mükafat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu. (14)
Tefsir
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları  konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an  onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde,  Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına  da gelir (Elmalılı, VII, 4641).  17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın  üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle  daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine  özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin  kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).
 Kamer; 15
Ayet
وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَٓا اٰيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ ﴿١٥﴾  
Meal
Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan? (15)
Tefsir
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları  konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an  onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde,  Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına  da gelir (Elmalılı, VII, 4641).  17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın  üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle  daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine  özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin  kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).
 Kamer; 16
Ayet
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿١٦﴾  
Meal
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)! (16)
Tefsir
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları  konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an  onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde,  Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına  da gelir (Elmalılı, VII, 4641).  17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın  üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle  daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine  özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin  kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).
 Kamer; 17
Ayet
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ ﴿١٧﴾  
Meal
Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? (17)
Tefsir
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları  konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an  onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde,  Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına  da gelir (Elmalılı, VII, 4641).  17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın  üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle  daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine  özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin  kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).
 Kamer; 18
Ayet
كَذَّبَتْ عَادٌ فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿١٨﴾  
Meal
Âd kavmi de (Hûd'u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış! (18)
Tefsir
Âd, Hûd peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; çok tanrıcı inanca taassupla bağlanma ve tevhid inancına yapılan çağrıya karşı zorba bir tavır sergileme konusunda Kur’an’ın değişik yerlerinde kötü bir örnek olarak anılır (bilgi için bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60). 20. âyette şiddetli rüzgârın sürüklediği insanlardan  söz edilirken onların, “sökülmüş hurma kütükleri”ne benzetilmesi Âd kavmi mensuplarının iri yapılı ve uzun kimseler olması ve kafalarının kopup gövdelerinin  kütük gibi yuvarlanıp gitmesiyle açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 99; Zemahşerî, IV, 46).
 Kamer; 19
Ayet
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ ﴿١٩﴾  
Meal
Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgar gönderdik. (19)
Tefsir
Âd, Hûd peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; çok tanrıcı inanca taassupla bağlanma ve tevhid inancına yapılan çağrıya karşı zorba bir tavır sergileme konusunda Kur’an’ın değişik yerlerinde kötü bir örnek olarak anılır (bilgi için bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60). 20. âyette şiddetli rüzgârın sürüklediği insanlardan  söz edilirken onların, “sökülmüş hurma kütükleri”ne benzetilmesi Âd kavmi mensuplarının iri yapılı ve uzun kimseler olması ve kafalarının kopup gövdelerinin  kütük gibi yuvarlanıp gitmesiyle açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 99; Zemahşerî, IV, 46).
 Kamer; 20
Ayet
تَنْزِعُ النَّاسَۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ ﴿٢٠﴾  
Meal
İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu. (20)
Tefsir
Âd, Hûd peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; çok tanrıcı inanca taassupla bağlanma ve tevhid inancına yapılan çağrıya karşı zorba bir tavır sergileme konusunda Kur’an’ın değişik yerlerinde kötü bir örnek olarak anılır (bilgi için bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60). 20. âyette şiddetli rüzgârın sürüklediği insanlardan  söz edilirken onların, “sökülmüş hurma kütükleri”ne benzetilmesi Âd kavmi mensuplarının iri yapılı ve uzun kimseler olması ve kafalarının kopup gövdelerinin  kütük gibi yuvarlanıp gitmesiyle açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 99; Zemahşerî, IV, 46).
 Kamer; 21
Ayet
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٢١﴾  
Meal
Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)! (21)
Tefsir
Âd, Hûd peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; çok tanrıcı inanca taassupla bağlanma ve tevhid inancına yapılan çağrıya karşı zorba bir tavır sergileme konusunda Kur’an’ın değişik yerlerinde kötü bir örnek olarak anılır (bilgi için bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60). 20. âyette şiddetli rüzgârın sürüklediği insanlardan  söz edilirken onların, “sökülmüş hurma kütükleri”ne benzetilmesi Âd kavmi mensuplarının iri yapılı ve uzun kimseler olması ve kafalarının kopup gövdelerinin  kütük gibi yuvarlanıp gitmesiyle açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 99; Zemahşerî, IV, 46).
 Kamer; 22
Ayet
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ ﴿٢٢﴾  
Meal
Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? (22)
Tefsir
Âd, Hûd peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; çok tanrıcı inanca taassupla bağlanma ve tevhid inancına yapılan çağrıya karşı zorba bir tavır sergileme konusunda Kur’an’ın değişik yerlerinde kötü bir örnek olarak anılır (bilgi için bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60). 20. âyette şiddetli rüzgârın sürüklediği insanlardan  söz edilirken onların, “sökülmüş hurma kütükleri”ne benzetilmesi Âd kavmi mensuplarının iri yapılı ve uzun kimseler olması ve kafalarının kopup gövdelerinin  kütük gibi yuvarlanıp gitmesiyle açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 99; Zemahşerî, IV, 46).
 Kamer; 23
Ayet
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ ﴿٢٣﴾  
Meal
Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: "İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz." (23-24)
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 24
Ayet
فَقَالُٓوا اَبَشَراً مِنَّا وَاحِداً نَتَّبِعُهُٓۙ  اِنَّٓا اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ ﴿٢٤﴾  
Meal
 
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 25
Ayet
ءَاُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ اَشِرٌ ﴿٢٥﴾  
Meal
"Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir." (25)
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 26
Ayet
سَيَعْلَمُونَ غَداً مَنِ الْـكَذَّابُ الْاَشِرُ ﴿٢٦﴾  
Meal
Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık! (26)
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 27
Ayet
اِنَّا مُرْسِلُوا النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْۘ ﴿٢٧﴾  
Meal
(Salih'e şöyle demiştik:) "Şüphesiz biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz. Şimdi onları gözetle ve sabret." (27)
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 28
Ayet
وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ  كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ ﴿٢٨﴾  
Meal
"Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun." (28)
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 29
Ayet
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ ﴿٢٩﴾  
Meal
Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti. (29)
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 30
Ayet
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٣٠﴾  
Meal
Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış! (30)
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 31
Ayet
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ ﴿٣١﴾  
Meal
Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular. (31)
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 32
Ayet
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ ﴿٣٢﴾  
Meal
Andolsun, biz Kur'anı, düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? (32)
Tefsir
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk  ve yasaklara saygılı olduklarını  davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran  bir davranış sergilediler  ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler  (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür.  31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 Kamer; 33
Ayet
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ ﴿٣٣﴾  
Meal
Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı. (33)
Tefsir
Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).
 Kamer; 34
Ayet
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ  نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ ﴿٣٤﴾  
Meal
Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgar gönderdik. Yalnız Lût'un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükafatlandırırız. (34-35)
Tefsir
Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).
 Kamer; 35
Ayet
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ   كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ ﴿٣٥﴾  
Meal
 
Tefsir
Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).
 Kamer; 36
Ayet
وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ ﴿٣٦﴾  
Meal
Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar. (36)
Tefsir
Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).
 Kamer; 37
Ayet
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٣٧﴾  
Meal
Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik. (37)
Tefsir
Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).
 Kamer; 38
Ayet
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ ﴿٣٨﴾  
Meal
Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi. (38)
Tefsir
Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).
 Kamer; 39
Ayet
فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٣٩﴾  
Meal
"Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik. (39)
Tefsir
Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).
 Kamer; 40
Ayet
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ ﴿٤٠﴾  
Meal
Andolsun, biz Kur'an'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? (40)
Tefsir
Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).
 Kamer; 41
Ayet
وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ ﴿٤١﴾  
Meal
Andolsun, Firavun'un ailesine de uyarıcılar gelmişti. (41)
Tefsir
Firavun’a  bazı deliller, mûcizeler gösterilerek  yapılan inanç çağrısı ve bunun etrafında gelişen olaylar, tarih boyunca süregelen tevhid mücadelesinin en belirgin  ve ibret verici örneklerinden olup Kur’an’da buna sık sık değinilir.
 Kamer; 42
Ayet
كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ ﴿٤٢﴾  
Meal
Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık. (42)
Tefsir
Firavun’a  bazı deliller, mûcizeler gösterilerek  yapılan inanç çağrısı ve bunun etrafında gelişen olaylar, tarih boyunca süregelen tevhid mücadelesinin en belirgin  ve ibret verici örneklerinden olup Kur’an’da buna sık sık değinilir.
 Kamer; 43
Ayet
اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَـكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ ﴿٤٣﴾  
Meal
(Ey Mekkeliler!) Sizin kafirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var? (43)
Tefsir
Vahiy ile bildirilenleri inkâr etme tavrını inatla sürdüren toplumlardan örnekler verildikten  sonra bu âyetlerde, inkârcılıkta öncekilere  benzeyen Kur’an muhataplarına çarpıcı sorular yöneltilmektedir: Siz onlardan  daha mı iyisiniz? Sizin sorumluluktan istisna edildiğinize dair ilâhî kitaplarda özel bir hüküm  veya elinizde bir belge mi var? Ya da çok güçlü ve dayanışma içinde olduğunuzu, dolayısıyla asla yenilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Ardından verilen ilâhî cevap da şunu ortaya koymaktadır: İman esasına değil dünyevî çıkar anlayışına dayalı olan bu birlik ve güç çok sürmeyecektir; onların asıl cezaları âhirette karşılarına çıkacaktır ve oradaki ceza buradakine göre çok daha şiddetlidir. 45. âyet daha çok müslümanların Bedir Savaşı’nda kazandıkları zaferle izah edilmiş olmakla beraber (Taberî, XXVII, 108-109), 43-44. âyetlerdeki hitap Hz. Muhammed’in peygamberliğini izleyen bütün dönemlerde yaşayanlara yani Kur’an’ın her devirdeki muhataplarına yöneliktir. Dolayısıyla aynı sonuç, yani inkârcılık  temeline dayalı güçlerin, birliklerin bozulmaya mahkûm olduğu ve ayrıca bu tür dayanışma grubu mensuplarını âhirette daha ağır bir cezanın beklediği gerçeği bütün dönemler için geçerlidir. Elmalılı’nın belirttiği gibi, 44. âyetteki ifadede, zaman ilerledikçe toplumsal örgütlenme imkânlarının  ve medeniyet vasıtalarının artacağına, dolayısıyla bu tür şımarık kesimlerin bu imkânlara daha fazla güvenip böbürleneceklerine işaret bulunduğu söylenebilirse de (VII, 4653), bu durum, doğru inanç ve erdemli yaşayışın, bütün bâtıl inançları, ahlâk bozukluklarını, haksız ve zalim uygulamaları mutlaka yeneceği gerçeğini değiştirmez; sûrenin ana tezi de budur.
 Kamer; 44
Ayet
اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ ﴿٤٤﴾  
Meal
Yoksa onlar, "Biz yardımlaşan (güçlü) bir topluluğuz" mu diyorlar? (44)
Tefsir
Vahiy ile bildirilenleri inkâr etme tavrını inatla sürdüren toplumlardan örnekler verildikten  sonra bu âyetlerde, inkârcılıkta öncekilere  benzeyen Kur’an muhataplarına çarpıcı sorular yöneltilmektedir: Siz onlardan  daha mı iyisiniz? Sizin sorumluluktan istisna edildiğinize dair ilâhî kitaplarda özel bir hüküm  veya elinizde bir belge mi var? Ya da çok güçlü ve dayanışma içinde olduğunuzu, dolayısıyla asla yenilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Ardından verilen ilâhî cevap da şunu ortaya koymaktadır: İman esasına değil dünyevî çıkar anlayışına dayalı olan bu birlik ve güç çok sürmeyecektir; onların asıl cezaları âhirette karşılarına çıkacaktır ve oradaki ceza buradakine göre çok daha şiddetlidir. 45. âyet daha çok müslümanların Bedir Savaşı’nda kazandıkları zaferle izah edilmiş olmakla beraber (Taberî, XXVII, 108-109), 43-44. âyetlerdeki hitap Hz. Muhammed’in peygamberliğini izleyen bütün dönemlerde yaşayanlara yani Kur’an’ın her devirdeki muhataplarına yöneliktir. Dolayısıyla aynı sonuç, yani inkârcılık  temeline dayalı güçlerin, birliklerin bozulmaya mahkûm olduğu ve ayrıca bu tür dayanışma grubu mensuplarını âhirette daha ağır bir cezanın beklediği gerçeği bütün dönemler için geçerlidir. Elmalılı’nın belirttiği gibi, 44. âyetteki ifadede, zaman ilerledikçe toplumsal örgütlenme imkânlarının  ve medeniyet vasıtalarının artacağına, dolayısıyla bu tür şımarık kesimlerin bu imkânlara daha fazla güvenip böbürleneceklerine işaret bulunduğu söylenebilirse de (VII, 4653), bu durum, doğru inanç ve erdemli yaşayışın, bütün bâtıl inançları, ahlâk bozukluklarını, haksız ve zalim uygulamaları mutlaka yeneceği gerçeğini değiştirmez; sûrenin ana tezi de budur.
 Kamer; 45
Ayet
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ ﴿٤٥﴾  
Meal
O topluluk yakında (Bedir'de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. (45)
Tefsir
Vahiy ile bildirilenleri inkâr etme tavrını inatla sürdüren toplumlardan örnekler verildikten  sonra bu âyetlerde, inkârcılıkta öncekilere  benzeyen Kur’an muhataplarına çarpıcı sorular yöneltilmektedir: Siz onlardan  daha mı iyisiniz? Sizin sorumluluktan istisna edildiğinize dair ilâhî kitaplarda özel bir hüküm  veya elinizde bir belge mi var? Ya da çok güçlü ve dayanışma içinde olduğunuzu, dolayısıyla asla yenilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Ardından verilen ilâhî cevap da şunu ortaya koymaktadır: İman esasına değil dünyevî çıkar anlayışına dayalı olan bu birlik ve güç çok sürmeyecektir; onların asıl cezaları âhirette karşılarına çıkacaktır ve oradaki ceza buradakine göre çok daha şiddetlidir. 45. âyet daha çok müslümanların Bedir Savaşı’nda kazandıkları zaferle izah edilmiş olmakla beraber (Taberî, XXVII, 108-109), 43-44. âyetlerdeki hitap Hz. Muhammed’in peygamberliğini izleyen bütün dönemlerde yaşayanlara yani Kur’an’ın her devirdeki muhataplarına yöneliktir. Dolayısıyla aynı sonuç, yani inkârcılık  temeline dayalı güçlerin, birliklerin bozulmaya mahkûm olduğu ve ayrıca bu tür dayanışma grubu mensuplarını âhirette daha ağır bir cezanın beklediği gerçeği bütün dönemler için geçerlidir. Elmalılı’nın belirttiği gibi, 44. âyetteki ifadede, zaman ilerledikçe toplumsal örgütlenme imkânlarının  ve medeniyet vasıtalarının artacağına, dolayısıyla bu tür şımarık kesimlerin bu imkânlara daha fazla güvenip böbürleneceklerine işaret bulunduğu söylenebilirse de (VII, 4653), bu durum, doğru inanç ve erdemli yaşayışın, bütün bâtıl inançları, ahlâk bozukluklarını, haksız ve zalim uygulamaları mutlaka yeneceği gerçeğini değiştirmez; sûrenin ana tezi de budur.
 Kamer; 46
Ayet
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ ﴿٤٦﴾  
Meal
Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır. (46)
Tefsir
Vahiy ile bildirilenleri inkâr etme tavrını inatla sürdüren toplumlardan örnekler verildikten  sonra bu âyetlerde, inkârcılıkta öncekilere  benzeyen Kur’an muhataplarına çarpıcı sorular yöneltilmektedir: Siz onlardan  daha mı iyisiniz? Sizin sorumluluktan istisna edildiğinize dair ilâhî kitaplarda özel bir hüküm  veya elinizde bir belge mi var? Ya da çok güçlü ve dayanışma içinde olduğunuzu, dolayısıyla asla yenilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Ardından verilen ilâhî cevap da şunu ortaya koymaktadır: İman esasına değil dünyevî çıkar anlayışına dayalı olan bu birlik ve güç çok sürmeyecektir; onların asıl cezaları âhirette karşılarına çıkacaktır ve oradaki ceza buradakine göre çok daha şiddetlidir. 45. âyet daha çok müslümanların Bedir Savaşı’nda kazandıkları zaferle izah edilmiş olmakla beraber (Taberî, XXVII, 108-109), 43-44. âyetlerdeki hitap Hz. Muhammed’in peygamberliğini izleyen bütün dönemlerde yaşayanlara yani Kur’an’ın her devirdeki muhataplarına yöneliktir. Dolayısıyla aynı sonuç, yani inkârcılık  temeline dayalı güçlerin, birliklerin bozulmaya mahkûm olduğu ve ayrıca bu tür dayanışma grubu mensuplarını âhirette daha ağır bir cezanın beklediği gerçeği bütün dönemler için geçerlidir. Elmalılı’nın belirttiği gibi, 44. âyetteki ifadede, zaman ilerledikçe toplumsal örgütlenme imkânlarının  ve medeniyet vasıtalarının artacağına, dolayısıyla bu tür şımarık kesimlerin bu imkânlara daha fazla güvenip böbürleneceklerine işaret bulunduğu söylenebilirse de (VII, 4653), bu durum, doğru inanç ve erdemli yaşayışın, bütün bâtıl inançları, ahlâk bozukluklarını, haksız ve zalim uygulamaları mutlaka yeneceği gerçeğini değiştirmez; sûrenin ana tezi de budur.
 Kamer; 47
Ayet
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ ﴿٤٧﴾  
Meal
Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler. (47)
Tefsir
Vahiy ile bildirilenleri inkâr etme tavrını inatla sürdüren toplumlardan örnekler verildikten  sonra bu âyetlerde, inkârcılıkta öncekilere  benzeyen Kur’an muhataplarına çarpıcı sorular yöneltilmektedir: Siz onlardan  daha mı iyisiniz? Sizin sorumluluktan istisna edildiğinize dair ilâhî kitaplarda özel bir hüküm  veya elinizde bir belge mi var? Ya da çok güçlü ve dayanışma içinde olduğunuzu, dolayısıyla asla yenilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Ardından verilen ilâhî cevap da şunu ortaya koymaktadır: İman esasına değil dünyevî çıkar anlayışına dayalı olan bu birlik ve güç çok sürmeyecektir; onların asıl cezaları âhirette karşılarına çıkacaktır ve oradaki ceza buradakine göre çok daha şiddetlidir. 45. âyet daha çok müslümanların Bedir Savaşı’nda kazandıkları zaferle izah edilmiş olmakla beraber (Taberî, XXVII, 108-109), 43-44. âyetlerdeki hitap Hz. Muhammed’in peygamberliğini izleyen bütün dönemlerde yaşayanlara yani Kur’an’ın her devirdeki muhataplarına yöneliktir. Dolayısıyla aynı sonuç, yani inkârcılık  temeline dayalı güçlerin, birliklerin bozulmaya mahkûm olduğu ve ayrıca bu tür dayanışma grubu mensuplarını âhirette daha ağır bir cezanın beklediği gerçeği bütün dönemler için geçerlidir. Elmalılı’nın belirttiği gibi, 44. âyetteki ifadede, zaman ilerledikçe toplumsal örgütlenme imkânlarının  ve medeniyet vasıtalarının artacağına, dolayısıyla bu tür şımarık kesimlerin bu imkânlara daha fazla güvenip böbürleneceklerine işaret bulunduğu söylenebilirse de (VII, 4653), bu durum, doğru inanç ve erdemli yaşayışın, bütün bâtıl inançları, ahlâk bozukluklarını, haksız ve zalim uygulamaları mutlaka yeneceği gerçeğini değiştirmez; sûrenin ana tezi de budur.
 Kamer; 48
Ayet
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ ﴿٤٨﴾  
Meal
Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" denecek. (48)
Tefsir
Vahiy ile bildirilenleri inkâr etme tavrını inatla sürdüren toplumlardan örnekler verildikten  sonra bu âyetlerde, inkârcılıkta öncekilere  benzeyen Kur’an muhataplarına çarpıcı sorular yöneltilmektedir: Siz onlardan  daha mı iyisiniz? Sizin sorumluluktan istisna edildiğinize dair ilâhî kitaplarda özel bir hüküm  veya elinizde bir belge mi var? Ya da çok güçlü ve dayanışma içinde olduğunuzu, dolayısıyla asla yenilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Ardından verilen ilâhî cevap da şunu ortaya koymaktadır: İman esasına değil dünyevî çıkar anlayışına dayalı olan bu birlik ve güç çok sürmeyecektir; onların asıl cezaları âhirette karşılarına çıkacaktır ve oradaki ceza buradakine göre çok daha şiddetlidir. 45. âyet daha çok müslümanların Bedir Savaşı’nda kazandıkları zaferle izah edilmiş olmakla beraber (Taberî, XXVII, 108-109), 43-44. âyetlerdeki hitap Hz. Muhammed’in peygamberliğini izleyen bütün dönemlerde yaşayanlara yani Kur’an’ın her devirdeki muhataplarına yöneliktir. Dolayısıyla aynı sonuç, yani inkârcılık  temeline dayalı güçlerin, birliklerin bozulmaya mahkûm olduğu ve ayrıca bu tür dayanışma grubu mensuplarını âhirette daha ağır bir cezanın beklediği gerçeği bütün dönemler için geçerlidir. Elmalılı’nın belirttiği gibi, 44. âyetteki ifadede, zaman ilerledikçe toplumsal örgütlenme imkânlarının  ve medeniyet vasıtalarının artacağına, dolayısıyla bu tür şımarık kesimlerin bu imkânlara daha fazla güvenip böbürleneceklerine işaret bulunduğu söylenebilirse de (VII, 4653), bu durum, doğru inanç ve erdemli yaşayışın, bütün bâtıl inançları, ahlâk bozukluklarını, haksız ve zalim uygulamaları mutlaka yeneceği gerçeğini değiştirmez; sûrenin ana tezi de budur.
 Kamer; 49
Ayet
اِنَّا  كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ ﴿٤٩﴾  
Meal
Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık. (49)
Tefsir
Her şeyin Allah Teâlâ tarafından bir ölçüye veya takdire  göre yaratılmış olması, “her şeyin hikmetin gereklerine  uygun biçimde, sağlam, belli bir düzen ve denge içinde” yahut “Allah’ın  ezelî ilminde mâlûm ve kayıtlı olan şekle göre” mânalarıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 48-49). Bu ifade, devamında yer alan “buyruğunun tek ve göz açıp kapayıncaya kadar olup bitmesi” ifadesiyle birlikte değerlendirilerek burada Cenâb-ı Allah’ın iradesini belirleyecek veya etkileyecek  hiçbir güç bulunmadığı gibi, O’nun için zaman, mekân vb. faktörlerin söz konusu olmadığına ve kudretine  sınır düşünülemeyeceğine vurgu yapıldığı söylenebilir.
 Kamer; 50
Ayet
وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ  كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ ﴿٥٠﴾  
Meal
Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.) (50)
Tefsir
Her şeyin Allah Teâlâ tarafından bir ölçüye veya takdire  göre yaratılmış olması, “her şeyin hikmetin gereklerine  uygun biçimde, sağlam, belli bir düzen ve denge içinde” yahut “Allah’ın  ezelî ilminde mâlûm ve kayıtlı olan şekle göre” mânalarıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 48-49). Bu ifade, devamında yer alan “buyruğunun tek ve göz açıp kapayıncaya kadar olup bitmesi” ifadesiyle birlikte değerlendirilerek burada Cenâb-ı Allah’ın iradesini belirleyecek veya etkileyecek  hiçbir güç bulunmadığı gibi, O’nun için zaman, mekân vb. faktörlerin söz konusu olmadığına ve kudretine  sınır düşünülemeyeceğine vurgu yapıldığı söylenebilir.
 Kamer; 51
Ayet
وَلَقَدْ اَهْلَكْنَٓا اَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ ﴿٥١﴾  
Meal
Andolsun, biz sizin gibileri hep helak ettik. Fakat var mı düşünüp öğüt alan? (51)
Tefsir
Nice nesiller vadelerini tamamlayıp bu dünyayı terkedip gitmişlerdir; ama bu hayatın sona ermesi yaptıklarının  da silinip gittiği, olanların olmamış gibi kabul edileceği anlamına gelmez. Küçük büyük her eylem tek tek kayda geçirilmiştir, belgeler halinde korunmaktadır. Âyette somut bir anlatım içinde hatırlatılan bu gerçeğe iman eden bir kimsenin artık bile bile sicilini kirletici bir iş yapması akıl kârı değildir; fakat rasyonel düşünme anlamıyla akıl bütün davranışları disipline etmeye yetmemekte, bunun yanında aklı doğru kullanıp sonuçlar çıkardıktan sonra buna uygun davranma iradesini  ortaya koymak, bu gerçeklerle ters düşen kişisel istek ve arzulara gem vurmak gerekmektedir. 17, 22, 32, 40. âyetlerde geçen “Düşünecek yok mu?” tarzındaki ilâhî çağrıya, bu defa 51. âyette hemen herkesin  kolayca kavrayabileceği bir gerçeğe, daha önce nice nesillerin helâk edilmiş olduğuna dikkat çekildikten sonra bir kez daha yer verilmektedir.
 Kamer; 52
Ayet
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ ﴿٥٢﴾  
Meal
İşledikleri her şey ise kitaplarda kayıtlıdır. (52)
Tefsir
Nice nesiller vadelerini tamamlayıp bu dünyayı terkedip gitmişlerdir; ama bu hayatın sona ermesi yaptıklarının  da silinip gittiği, olanların olmamış gibi kabul edileceği anlamına gelmez. Küçük büyük her eylem tek tek kayda geçirilmiştir, belgeler halinde korunmaktadır. Âyette somut bir anlatım içinde hatırlatılan bu gerçeğe iman eden bir kimsenin artık bile bile sicilini kirletici bir iş yapması akıl kârı değildir; fakat rasyonel düşünme anlamıyla akıl bütün davranışları disipline etmeye yetmemekte, bunun yanında aklı doğru kullanıp sonuçlar çıkardıktan sonra buna uygun davranma iradesini  ortaya koymak, bu gerçeklerle ters düşen kişisel istek ve arzulara gem vurmak gerekmektedir. 17, 22, 32, 40. âyetlerde geçen “Düşünecek yok mu?” tarzındaki ilâhî çağrıya, bu defa 51. âyette hemen herkesin  kolayca kavrayabileceği bir gerçeğe, daha önce nice nesillerin helâk edilmiş olduğuna dikkat çekildikten sonra bir kez daha yer verilmektedir.
 Kamer; 53
Ayet
وَكُلُّ صَغ۪يرٍ وَكَب۪يرٍ مُسْتَطَرٌ ﴿٥٣﴾  
Meal
Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır. (53)
Tefsir
Nice nesiller vadelerini tamamlayıp bu dünyayı terkedip gitmişlerdir; ama bu hayatın sona ermesi yaptıklarının  da silinip gittiği, olanların olmamış gibi kabul edileceği anlamına gelmez. Küçük büyük her eylem tek tek kayda geçirilmiştir, belgeler halinde korunmaktadır. Âyette somut bir anlatım içinde hatırlatılan bu gerçeğe iman eden bir kimsenin artık bile bile sicilini kirletici bir iş yapması akıl kârı değildir; fakat rasyonel düşünme anlamıyla akıl bütün davranışları disipline etmeye yetmemekte, bunun yanında aklı doğru kullanıp sonuçlar çıkardıktan sonra buna uygun davranma iradesini  ortaya koymak, bu gerçeklerle ters düşen kişisel istek ve arzulara gem vurmak gerekmektedir. 17, 22, 32, 40. âyetlerde geçen “Düşünecek yok mu?” tarzındaki ilâhî çağrıya, bu defa 51. âyette hemen herkesin  kolayca kavrayabileceği bir gerçeğe, daha önce nice nesillerin helâk edilmiş olduğuna dikkat çekildikten sonra bir kez daha yer verilmektedir.
 Kamer; 54
Ayet
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ ﴿٥٤﴾  
Meal
Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar. (54)
Tefsir
İlk âyetteki  neher kelimesine “bol ışık” mânası da verilmiştir (Zemahşerî, IV, 49). Buna göre âyetin meâli şöyle olur: “Takvâ sahipleri cennetlerde nur içinde olacaklardır.” 55. âyetin “doğruluğun hâkim olduğu bir ortamda” diye çevrilen kısmı “hoşnut olunacak, güzel bir yerde, dost meclisinde; boş sözler konuşulmayan, günah işlenmeyen, hak ve hakikat meclisinde” mânalarıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 113; Zemahşerî, IV, 49; İbn Atıyye, 222). Aynı âyetin “gücüne sınır olmayan bir hükümdar” diye çevrilen kısmında geçen “melîk” ve “muktedir” kelimelerinin nekre (belirsiz) olmasında, insan havsalasının Allah Teâlâ’nın hükümranlık ve gücünün mahiyetini kavrayamayacağına işaret bulunduğu yorumu yapılmıştır (Zemahşerî, IV, 49; Elmalılı, VII, 4656).
 Kamer; 55
Ayet
ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ ﴿٥٥﴾  
Meal
Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler. (55)
Tefsir
İlk âyetteki  neher kelimesine “bol ışık” mânası da verilmiştir (Zemahşerî, IV, 49). Buna göre âyetin meâli şöyle olur: “Takvâ sahipleri cennetlerde nur içinde olacaklardır.” 55. âyetin “doğruluğun hâkim olduğu bir ortamda” diye çevrilen kısmı “hoşnut olunacak, güzel bir yerde, dost meclisinde; boş sözler konuşulmayan, günah işlenmeyen, hak ve hakikat meclisinde” mânalarıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 113; Zemahşerî, IV, 49; İbn Atıyye, 222). Aynı âyetin “gücüne sınır olmayan bir hükümdar” diye çevrilen kısmında geçen “melîk” ve “muktedir” kelimelerinin nekre (belirsiz) olmasında, insan havsalasının Allah Teâlâ’nın hükümranlık ve gücünün mahiyetini kavrayamayacağına işaret bulunduğu yorumu yapılmıştır (Zemahşerî, IV, 49; Elmalılı, VII, 4656).

15 TEMMUZ 2016-TÜRKİYE

15 TEMMUZ 2016-TÜRKİYE

Resim

Resim

twitter.com/ak_davam1453/status/1355582437850550274/photo/1

twitter.com/mustafainar4/status/1355584663528624128?s=20

"Kutsal davalar, isimsiz kahramanların omuzlarında yükselir.

Selam olsun isimsiz kahramanlara..

Dualarımız; en büyük silahımız!...."

15 TEMMUZ 2016-TÜRKİYE

15 TEMMUZ 2016-TÜRKİYE

facebook.com/SavciSayan/photos/a.859763324050095/4495440083815716/

Unuttunuz mu? #HaddiniziBilin

Resim

twitter.com/serdarosman07/status/1378697862628966400/photo/1

*Türkiye'yi satan fetöşşeytanlarını SATMAK-BOYNUMUZUN BORCUDUR!*

*Ağır ceza mahkemelerine bazen fetö tanıklığı için çağrılıyorum.

fetö elebaşını, sergerdesini ve fetöşşeytanlarını sevmeye devam ettiğini düşündüğüm bazı fetöşşeytanları,

ÇOK AÇIK OLARAK YALAN SÖYLÜYOR-NAMUSSUZLUK VE ŞEREFSİZLİK YAPIYOR!

*Örneğin,

1998-2002 yıllarında Konya'da Selçuk Üniversitesi'nde eğitim görürken, fetöye müzahir örgüt evlerinde kaldığını gördüğüm, bildiğim ve 2002 sonrasında fetöşşeytanlarının kolejlerinde çalışan s. g., Afyon'da Nisan 2021'de ağır ceza mahkemesinde ifadem alınırken öğrendim ki beni iyi tanıdığı hâlde "..Şahsı tanımıyorum!.." falan demiş.

Yani geri zekâlılık yapmış!

Yaptığının yanına kâr kalacağını sanıyor herhalde!

Sanki;

o da fetöşşeytanları ile birlikte yaşadığı dönemde gördüğü, bildiği,.. şahısları gizlemese, Devletimizle paylaşsa, suçlu veya suçsuz olanlara yargı karar verse, fetö terör örgütünün çözülmesine yardım etseydi, ne olurdu!

*Tam bir öküzlük yapmış! Hiç beklemezdim böyle davranacağını!..

*İnsanların içini dışını ve her şeyi bilen.. Allah'tır(Celle Celaluhu)!...*

*Allah'ın(Celle Celaluhu) laneti;

YALANCILARIN ve ZALİMLERİN üzerine olsun!..*

---

Ramazan Ezin

Sıradan bi antifetöist..

O, fetöşşeytanlarının milyarlarca düşmanından sadece biri...

FETÖYE, VB. terör örgütlerine VERDİĞİMİZ HER TÜRLÜ RAHATSIZLIKLARDAN ÖTÜRÜ;

"MİLLETÇE GURUR DUYARIZ!"

Hoş geldiniz!

Merhabalar..
GERÇEKLERE,
GÖZLERİ VE KALPLERİ KAPALI OLMAYANLAR
BİLİYORLAR Kİ;
"15 Temmuz 2016 GECESİ"
"fetöşşeytanlarının, TÜRKİYE CUMHURİYETİNE'ne İHANETLERİNİN GECESİDİR!"
"KANITIDIR, BELGESİDİR, İSPATIDIR!",
FOYALARININ MEYDANA ÇIKMASIDIR,
HALKTAN GİZLEDİKLERİNİN,
"AMA ALLAH'TAN(C.C.) GİZLEYEMEDİKLERİNİN"
ÂŞİKAR OLMASIDIR"
ŞİMDİLERDE DE,
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN, AVUKATININ DA BELİRTTİĞİ GİBİ,
KENDİ KIT AKILLARINCA,
15 TEMMUZ 2016'DA SERGİLEDİKLERİ
darbe girişimi VAHŞETİNİ,
BİR ALGI OPERASYONUNA SOYUNARAK;
ZALİMLİKTE YARDIMLAŞARAK VE ZALİMLİKTE-ZULÜMDE YARIŞARAK,
"KÜÇÜK PARÇALARA AYIRIP
TÜRKİYE VE DÜNYA TOPLUMUNUN HAFIZALARINDAN SİLMEYE ÇALIŞMA
TELAŞINDADIRLAR.."
AMA YEMEZLER!..
SADECE, kendileri gibi, fetöşşeytanı olabilme KAPASİTESİZLİĞİNE VE POTANSİYELİNE sahip olan ZAVALLI, DENGESİZ, YALANCI, KORKAK, NAMUSSUZ VE ŞEREFSİZ, İKİYÜZLÜ, RİYAKÂR, MÜRAİ, BENCİL, EGOSU TAVAN YAPMIŞ, KENDİNİ Bİ #130K ZANNEDEN, AŞIRI ÇIKARCI VE HIRSLI, GÖZÜNÜ-GÖNLÜNÜ-KALBİNİ-AKLINI-BEYNİNİ-ÂDETA VARLIĞININ HER ZERRESİNİ SADECE kendi idealleri ve DÜNYA SEVGİSİ-HIRSI BÜRÜMÜŞ-KAPLAMIŞ, SADECE KENDİ RAHATINI VE KEYFİNİ DÜŞÜNEN-BUNUN İÇİN DE ETRAFINDAKİ DİĞERLERİNİ UMURSAMAYAN VE KENDİ RAHATININ VE ZEVKİNİN BİR ARACI-SAĞLAYICISI OLARAK GÖREN-KÜÇÜCÜK-DARACIK BAKIŞ AÇISINA SAHİP, ÇİRKEF, HAYIR YOKSUNU, AKLINI KULLANMAYAN, şeytanın OYUNCAĞI HÂLİNE GELMİŞ, zalim ve zulmü seven, ALLAH'A  VE BİLDİRDİKLERİNE ÎMÂN ETMEYEN, dinsiz-îmansız, veya zayıf îmanlı, KARAKTERSİZ, KENDİSİ GİBİ DÜŞÜNMEYENLERİ HEP DIŞLAYAN, insan gibi görünen AMA İNSANLARDAN VE İNSANLIKTAN DAHA AŞAĞI VE ALÇAK OLAN, ETRAFINDAKİ OLAYLARI VE DURUMLARI HİÇ SORGULAMAYAN, .. SAYGISIZ VE TERBİYESİZ, BEYİNSİZ VE GERİ ZEKÂLI, "YARATIKLARI" KANDIRABİLİRLER!.. DİYE DÜŞÜNÜYORUM..
BENCE; BÖYLELERİNE RASTLARSANIZ, İNSAN YERİNE KOYMAYIN, TARTIŞMAYA GİRMEYİN, HATTA SELÂM BİLE VERMEYİN DERİM.
VEYA KUR'ÂN-I KERÎM'DE BELİRTİLDİĞİ GİBİ, BÖYLE "CAHİLLER" LAF ATARSA,"SELÂM" DEYİN GEÇİN GİDİN..
***
ALLAH'a(C.C.) samimi olarak inananlardan
ve
fetö terör örgütünün
veya
benzeri terör örgütlerinin
gerçek yüzlerini bilenlerden;
DEVLETİMİZE,
"TERÖRLE MÜCADELE"
hususunda yardımcı olmalarını bekliyoruz..
Saygılarımızla..
***
fetö/PDY TERÖR ÖRGÜTÜNÜN; #yaani m.fethullah gülen-in ve o, "fetö TERÖR ÖRGÜTÜ ELEBAŞI"="BAŞ ŞEYTANI"NI sevenlerin, GERÇEK OLAN, ŞEYTANİ YÜZLERİNİ VE SİNSİ PLÂNLARINI, o örgütü yakından tanıyan ve doğru bilgi verenlerden öğrenin derim..
Yalnız;siz, "EĞER bi fetöşşeytanı İSENİZ" siteyi ziyareti hiç tavsiye etmem, moralinizi bozucu şeylerle karşılaşmanız
YÜKSEK İHTİMAL!!
AMMAN DİKKAT!!..
Durduk yere kendinize yazık etmeyin=iş çıkarmayın!!..
Ramazan Ezin-Burdur-Çeltikçi
Afyonkarahisar_Türkiye..

 

FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY)

Örgütün Kuruluşu:

26.05.2019 18:28
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün Kuruluşu: Erzurum-Pasinler-Korucuk köyü nüfusuna kayıtlı Ramiz ve Rabia oğlu 27.04.1941 doğumlu Fetullah GÜLEN, 1958 yılından itibaren çeşitli illerde imam ve vaiz olarak görev yapmıştır. 1970’li yıllara kadar Yeni Asya Grubu içerisinde yer alan...

Örgütün Amacı

26.05.2019 18:37
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün Amacı Örgüt yapılanmaya başladığı ilk andan itibaren yöneticisinin gizli ve açık etmediği bir hedeflemeyle ve kendisini konumlandırdığı Kainat İmamı-Mehdi-Mesih vs. Gibi mistik ve sadece üyeleri inandırmak ile ortaya konabilen, herhangi bir bilgi,...

Amaca Göre Örgütlenme Stratejisi

26.05.2019 18:41
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Amaca Göre Örgütlenme Stratejisi Örgüt 1970’li yıllardan günümüze kadar uygulamış olduğu “örgütlenme yöntemleri”, “taktik” ve “stratejiler” çerçevesinde bütüncül bir bakış açısıyla incelendiğinde; uygulanan yöntemler değişse de amacının değişmediği, temel...

Örgütün Sosyo-Kültürel ve Zihinsel Yapısı

26.05.2019 18:44
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün Sosyo-Kültürel ve Zihinsel Yapısı Örgüt içerisinde terör örgütü lideri F.GÜLEN’ in “Olağanüstü haller yaşamış bir VELİ olduğu” görüşü yaygındır. Yine örgüt lideri Fethullah GÜLEN’in anne ve baba tarafından SEYİT olduğu, yani Hz. Peygamberin soyundan...

Örgütün Yönetim Modeli

26.05.2019 18:47
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün Yönetim Modeli FETÖ/PDY terör örgütü ’lider merkezli’ bir yapıya sahiptir.  FETÖ/PDY örgütlenmesi; gizlilik, hiyerarşik yapılanması, pelür kağıtları ile haberleşme, özgeçmiş raporu verme (CV) ve  kod adı kullanm gibi özellikleri ile...

Örgütün Hiyerarşik Yapısı

26.05.2019 18:49
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün Hiyerarşik Yapısı Devlet kurumlarının muhtelif tarihlerdeki raporlarında, bu örgütsel yapının hiyerarşik durumu dönemsel olarak ortaya konulmaktaydı.Örneğin, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün ‘1999 yılında yapmış olduğu bir çalışma esnasında yapılan...

Örgütün Kuruluşundaki Yemin Metni

26.05.2019 18:51
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün Kuruluşundaki Yemin Metni Gücüm yettiği kadar Kuran’ı hayatıma gaye edineceğime; Kardeşlerime karşı sadakat izinde bulunacağıma; Halkın ve talebe arkadaşların izzet ve onurlarını izzetim ve onurum kadar yükseltmeye çalışacağıma; Kusurlarımın...

Paralel Devlet Kurma Çabaları

26.05.2019 18:52
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Paralel Devlet Kurma Çabaları Örgütün özellikle, TSK, Emniyet, Yargı, MİT, Mülkiye ve bürokrasideki örgütlenmesi ile yasadışı faaliyetleri, muhtelif tarihlerde resmi kurumlar ve istihbarat birimlerince hazırlanan çeşitli raporlarla devlet arşivlerine...

Örgütün İstihbarat Ağı ve Arşivi

26.05.2019 19:05
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün İstihbarat Ağı ve Arşivi Örgütün, devlet yapılanması içerisinde en etkili olduğu alanların başında, güçlü bir istihbarat ağına sahip olması gelmektedir. Öyle ki, kamu kurumlarında çalışan örgüt üyeleri elde ettikleri bilgileri örgüte aktarmakta ve...

Örgütün Haberleşmede Kullandığı Yöntemler:

26.05.2019 19:06
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün Haberleşmede Kullandığı Yöntemler: Dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan örgüt için; haberleşme, talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması, faaliyetlerin sağlıklı bir...

Bylock Programı:

26.05.2019 19:07
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Bylock Programı: ByLock uygulamasına yakından bakıldığında dosya arasında yer alan teknik raporda yapılan tespitlerde ; ByLock programının kriptolu anlık mesajlaşma, kriptolu sesli görüşme, grup mesajlaşmaları, dosya paylaşımı, e-posta iletimi, arkadaş...

Eğitim Alanı: Dershaneler, PDY Evleri (Işık Evleri) ve Öğrenci Yurtları:

26.05.2019 19:08
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Eğitim Alanı: Dershaneler, PDY Evleri (Işık Evleri) ve Öğrenci Yurtları: Örgütün önemli bir ayağını 'öğrenciler' oluşturmaktadır.Bu öğrenciler, toplumun çeşitli kesimlerinden özellikle de kırsal bölgelerden şehirlere gelen fakir aile çocuklarından...

Örgütün Mali Yapısı ve Genel Durumu:

26.05.2019 19:11
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün Mali Yapısı ve Genel Durumu: F.GÜLEN, 1960 yılların sonlarında İzmir/Merkez vaizi ve Kestanepazarı Camisi İmamı olarak görev yaptığı dönemde, küçük bir cami cemaatine hitap eden bir din adamı profilini taşırken, zamanla sayıları milyonlarla ifade...

Mütevelli Heyetleri ve İllerin Mali Yapılanması:

26.05.2019 19:12
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Mütevelli Heyetleri ve İllerin Mali Yapılanması: Örgütün himmet yoluyla sağladığı gelirler genel olarak mütevelli heyetleri vasıtası ile toplanmaktadır. Örgütün sohbet gruplarında yer alan kişilerden; sohbet toplantılarına düzenli olarak katılıp verilen...

Örgütün Gelir Kaynakları:

26.05.2019 19:13
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) Örgütün Gelir Kaynakları: 1. Kamu kaynaklarından elde edilen gelirler, (Borsa Spekülasyonları, Devlet ihaleleri, Teşvik ve Hibeler) 2. İş adamlarından sağlanan gelirler, (Şantaj, Tehdit) 3. Gönüllülük esaslı sağlanan gelirler, (Himmet,Kurban) 4. Örgüte...

F.GÜLEN Örgütünün Mali Yapıya Sızma Amacı:

26.05.2019 19:14
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ/PDY) F.GÜLEN Örgütünün Mali Yapıya Sızma Amacı: 1- İhracatta kolaylık ve öncelik sağlama, 2- Kamu destek teşviklerini grup şirketlerine yönlendirme, 3- Mali Denetim faaliyetlerinden haberdar olma ve denetimleri yönlendirme, 4- Kamu ihalelerini örgütle...

1-) Hükümete Karşı Darbe Girişimleri (17 ve 25 Aralık 2013):

26.05.2019 19:18
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Geçmiş Benzer Girişimleri: 1-)  Hükümete Karşı Darbe Girişimleri (17 ve 25 Aralık 2013): FETÖ'nün emniyet ve yargı içindeki kamu görevlisi görünümlü örgüt üyesi ve yöneticileri organize olup montajlı ses kasetleri gibi örgütün oluşturduğu delilleri ortaya...

2-) Milli İstihbarat Teşkilatının İnsani Yardım Tırlarının Aranması;

26.05.2019 19:19
2-) Milli İstihbarat Teşkilatının İnsani Yardım Tırlarının Aranması; Suriye'ye insani yardım götüren tırlar Adana ve Hatay illerinde askeri personel tarafından durdurulup aranmıştır. Bundan amaç tırlarda silah taşındığı izlenimi vererek Suriye iç savaşına taraf durumuna sokulan Başbakanın...

3) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetlerinde Örgütlenmesi:

26.05.2019 19:20
3) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetlerinde Örgütlenmesi: FETÖ/PDY Terör Örgütü 1971 yılından itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde örgütlenmeye çalışmaktadır. Örgüt içerisinde faaliyet gösteren talebe imamları aracılığı ile örgüt evlerinde, okullarda ve yurtlarda...

TSK içindeki FETÖ yapılanmasıyla ilgili olarak:

26.05.2019 19:21
TSK içindeki FETÖ yapılanmasıyla ilgili olarak: 1-) FETÖ/PDY Terör Örgütünün, kadrolaşmak için en fazla önem verdiği kurum Türk Silahlı Kuvvetleridir. Mahrem yerlerden birinci sırada gelen kurum da TSK’dır. TSK'daki örgütlenmeye FETÖ çok özel bir önem vermektedir. Mahrem yerlerin içinde daha...

Milli Güvenlik Kurulu:

26.05.2019 19:22
4) FETÖ/PDY Terör Örgütüne Karşı Devlet Refleksi ve Açık Terör Örgütü Kabulü: Devletin kamu idareleri ve anayasal kuruluşları da bu yapının niteliğiyle ilgili çalışmalar yaparak görüşler ortaya koymuştur.  Milli Güvenlik Kurulu:  Bunlardan biri anayasal bir kuruluş olan ve...

B-TERÖRİZM VE GENEL HUSUSLAR:

26.05.2019 19:24
B-TERÖRİZM VE GENEL HUSUSLAR: Gerek kanunlarımızda gerekse terörle mücadeleyi konu edinen uluslararası sözleşmelerde terörün net bir tanımı yapılmamıştır. Bunun yerine terör eylemi olarak nitelendirilebilecek eylemler sayılmıştır. Uluslararası toplum terör tanımında anlaşamamıştır. Bunun sonucu...

C-AYRINTILI İNCELEME

26.05.2019 19:26
C-AYRINTILI İNCELEME FETÖ/PDY’nin; Cebir, şiddet ve diğer yasal olmayan yöntemleri de kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmak veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemek, devlet otoritesini baskı altına almak, zaafa uğratmak, yönlendirmek, alternatif bir...

FETÖ/PDY Örgütü'nün Silahlı Örgüt Olarak Kabulü;

26.05.2019 19:27
FETÖ/PDY Örgütü'nün Silahlı Örgüt Olarak Kabulü; Silahlı örgüt, iki türde oluşturulmaktadır. Birinci tip silahlı örgütte, örgüt hukukun sınırları dışına çıkarak, kaçak yollardan silah temin edip üyelerini eğitip silahlandırarak bu silahlı güçlerle amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Silahlar...

B. FETÖ/PDY’ye İlişkin Soruşturma ve Kovuşturmalar

26.05.2019 19:29
B. FETÖ/PDY’ye İlişkin Soruşturma ve Kovuşturmalar Yukarıda belirtildiği şekilde yapılandığı iddia edilen FETÖ/PDY’nin yasadışı faaliyetlerine ilişkin geçmişten günümüze çok sayıda soruşturma ve kovuşturma açılmış olup bunlardan bazılarına aşağıda yer verilmiştir: a. Sıkıyönetim Mahkemesinde...

FETÖ/PDY'nin Amacı:

26.05.2019 19:32
FETÖ/PDY'nin Amacı: FETÖ/PDY'nin, belirlenen amaçlar etrafında belirlenen, insan sayısı bir araya getirilerek, hiyerarşik görev dağılımının yapıldığı, gizliliğin esas alındığı, iş bölümünün, faaliyet alanlarının, sorumlulukların önceden tespit edildiği, eleman ve finansal kaynak temini ile...
Öğeler: 1 - 26 / 26
Gizlilik Politikası
 
Site genel olarak derleme esasına göre oluşturulmuştur.
 
Faydalanılan ürünler ve kaynakları; dünyanın herhangi bir yerinden, internet veya TV-Radyo uydu vb. erişimine sahip olan, herhangi bir unsurun, ulaşabileceği nitelikte, 
 
herkese açık olarak paylaşılan bilgilerdir.
 
Yayınlanan ürünlerin yasal sorumlulukları üreticilerine aittir. Yayınlanan ürünlerle ilgili, yayından kaldırılması, vb. ile ilgili istek ve şikayetler, yasal merciler de kullanılarak 
 
birinci derece sorumlusu olan üreticilerine yapılabilir.
 
Sitede rastladığınız ve yanlış bilgi içerdiğini düşündüğünüz içeriklerle ilgili bildirimlerinizi -doğruluğu tarafınızca belgelerle kanıtlanmak şartıyla- site hazırlayıcısı 
 
Ramazan Ezin'e, site üzerinde bulunan iletişim kanallarını kullanarak yapabilirsiniz.
Ziyaretçilerimize saygıyla duyurulur.Gizlilik Politikası
 
Hoş Geldiniz!
 
Site genel olarak derleme esasına göre oluşturulmuştur.
 
Faydalanılan ürünler ve kaynakları; dünyanın herhangi bir yerinden, internet veya TV-Radyo uydu vb. erişimine sahip olan, herhangi bir unsurun, ulaşabileceği nitelikte, 
 
herkese açık olarak paylaşılan bilgilerdir.
 
Yayınlanan ürünlerin yasal sorumlulukları üreticilerine aittir. Yayınlanan ürünlerle ilgili, yayından kaldırılması, vb. ile ilgili istek ve şikayetler, yasal merciler de kullanılarak 
 
birinci derece sorumlusu olan üreticilerine yapılabilir.
 
Sitede rastladığınız ve yanlış bilgi içerdiğini düşündüğünüz içeriklerle ilgili bildirimlerinizi -doğruluğu tarafınızca belgelerle kanıtlanmak şartıyla- site hazırlayıcısı 
 
Ramazan Ezin'e, site üzerinde bulunan iletişim kanallarını kullanarak yapabilirsiniz.
Ziyaretçilerimize saygıyla duyurulur.

LÜTFEN DİKKAT;

  • fetöNÜN KURUMLARINDA ÇALIŞANLAR,
  • MAKLUBESİNİ YİYENLER,
  • ÇAYINI İÇENLER,
  • TÜRKİYE'DE CAMİLERDE SOHBETLERİNİ - VAAZ KASETLERİNİ, DİNLEYENLER,
  • GEZİLERİNE KATILANLAR,
  • DERSHANELERİNE-ÜNİVERSİTELERİNE-KOLEJLERİNE-ÖZEL OKULLARINA-ANAOKULLARINA-KREŞLERİNE-ETÜT MERKEZLERİNE-OKUMA SALONLARINA,.. GİDENLER-ÇOCUĞUNU VEYA TANIDIKLARINI BURALARA YAZDIRANLAR, KAYDETTİRENLER,
  • TÜRKİYE GENELİ VEYA YEREL-BÖLGESEL DENEME SINAVLARINA KATILANLAR,
  • GAZETELERİNİ-DERGİLERİNİ,..YAYINLARINI ALANLAR,..OKUYANLAR,..
  • GEÇMİŞTE BANK ASYA'DA HESABI OLANLAR,
  • AKTİF-EĞİTİM-SEN İSİMLİ SENDİKASINA ÜYE OLANLAR,
  • BUNLARLA İRTİBATLI "MÜTEVELLİ HEYETİ" DEDİKLERİ ESNAFLARLA İŞ TUTANLAR, BİLGİ-FİKİR VEYA MAL ALIŞVERİŞLERİ OLANLAR,
  • ÇOCUKLARINI VEYA TANIDIKLARINI, BUNLARIN TORPİLLERİYE BİR İŞE YA DA MESLEĞE YERLEŞTİRENLER,
  • avrupa veya bazı ülkeler, bunlara KOL-KANAT GERİYOR DİYE, HÂLÂ BU fetö ÂCİZİ'nden BİR MEDET U M A N L A R,

    BU, fetö/PDY ULUSLARARASI TERÖR ÖRGÜTÜNÜN, DEŞİFRE OLMASI-YIKILMASI İÇİN, ALLAH(C.C.) RIZASI İÇİN, ŞEHİTLERİMİZE VE GAZİLERİMİZE SAYGI İÇİN,.. fethullah gülen-le ve o BAŞ-ŞEYTANA tapanlarla İLGİLİ; BİLDİKLERİNİZİ-GÖRDÜKLERİNİZİ-DUYDUKLARINIZI,..DEVLETİMİZE-CİMERE,.. ANLATMAKTAN ÇEKİNMEYİN LÜTFEN!..

fetöcülerden VEYA BENZERİ terör örgütlerinden KORKMANIZA GEREK YOK! ÇÜNKÜ ONLAR BİR AVUÇ ÇAPULCU! ŞEYTAN YOLUNDA GİDİYORLAR! HAKSIZLAR! ADALETTEN VE DOĞRULUKTAN, ALLAH YOLUNDAN AYRILDILAR! TBMM-MİZİ-MECLİSİMİZİ, KENDİ SİLAHLARIMIZLA BOMBALADILAR! 251 ŞEHİT VERDİRDİLER BU MİLLETİMİZE! 2193 GAZİMİZİN onlar YÜZÜNDEN CANLARI YANDI! EĞER SUSAR DA "BANA DOKUNMAYAN YILAN, BİN YAŞASIN!.." DERSENİZ, İNŞAALLAH o fetö vb. terör örgütü mensubu yılanları, BİR GÜN SİZİ VE SEVDİKLERİNİZİ DE SOKAR-ZARARA UĞRATIRLAR!, ALLAH(C.C.), DUALARA CEVAP VERENDİR, 251 ŞEHİDİMİZİN VE 2193 GAZİMİZİN DUALARI CEVAPSIZ KALMAYACAKTIR İNŞAALLAH!, ONLARIN ACILARINI BİR GÜN sizler DE YAŞARSINIZ! fetöşşeytanları mağdur OLMADI! 15 TEMMUZ 2016 DOLAYISIYLA; ASIL MAĞDUR OLANLAR VE GARİP KALANLAR: BU SAF VE TERTEMİZ MİLLETİMİZDİR!-OSMANLI YADİGÂRI TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİMİZDİR!-TÜRK BAYRAĞIMIZDIR!-ANADOLU TOPRAĞI ANA VATANIMIZDIR!-İŞİN BİR ACI TARAFI DA; BU MAĞDURİYETLERİ, fetöşşeytanları, İSLÂM DİNİMİZİ KULLANARAK YAPTILAR!..

..Hayata Dair..

GÖNÜL COĞRAFYAMIZIN SINIRLARI; TÜM YERYÜZÜ...
 
<Dünya barışı>nı önemseyen herkes kardeşimizdir.Gönüller sevgiyle kazanılır. Darbelerle-zorlamalarla değil!Dünya kimseye kalmıyor. Hepimiz yolcuyuz. Dünyayı 
 
yönetme hevesi, mal-mülk telâşı, gösterişler-caka satmalar-büyüklük taslamalar-kibirlenmeler-kendini üstün görmeler-kendinden olmayanı, kendileri gibi düşünmeyeni 
 
dışlamalar da neyin nesidir! Bir anlam veremiyoruz..

Haberler

Türkiye'de Siyaset ve fetöşşeytanları

26.05.2019 07:28
FACE-100519-07.53--https://www.facebook.com/bayrampasaaaaa/photos/a.810777519254774/864193870579805/?type=3&theater--15 TEMMUZ 2016; fetöşşeytanlarının İHANET GECESİ VE BAŞARISIZ darbe girişimi! SONRASINDA, 16 Nisan 2017 – Anayasa değişikliği referandumu – Elhamdülillah..BEN "EVET" DEDİM! 24...

Sorular ve Öneriler

01.09.2014 17:06
Görüşlerinizi bana bildirebili rsiniz. Geri bildiriminiz sayesinde sitelerimizin sürekli gelişimine katkıda bulunduğunuz için teşekkür ederiz.

FETÖ elebaşının Herkül sevgisi

Kaynak: https://fetogercekleri.com/ozel-dosyalar/feto-elebasinin-herkul-sevgisi/
© FETÖ Gerçekleri

DARBELER

15 Temmuz Darbe Girişimi
Kaynak: https://fetogercekleri.com/darbeler/15-temmuz-darbe-girisimi/
© FETÖ Gerçekleri